Salı, Şubat 28, 2006

Makinede Muzlu Ekmek (1 Saatde)

"Nerden çıktı şimdi bu muzlu ekmek?" derseniz cevabım “Aslında hiç aklımdan çıkmamıştı ki,” olacak.

“Bu bir ekmek değil kek,” derseniz de cevabım “Eh biraz öyle oldu galiba,” olacak….


Muz sürekli elimin altında olan bir meyve…Zaman zaman diş sancıları yüzünden her şeye burun kıvıran Nehir bir tek muza hayır diyemiyor. Kimi zaman büyük marketlerde haftalık alış veriş koşuşturmacası içinde de imdadıma yetişir benim bu güzel meyve...

Sebze reyonundan tarttırıp fiyatını belirlettiğim muzlardan bir tanesini hemen oracıkta, görevlinin önünde, torbadan çıkarır market arabasına kurulmuş minik hanımefendiye yediririm…Böylece alış veriş süresince “mammaaa, mammmmmaaaaaa,” çığlıklarını bir daha duymayacağıma emin olmuş olurum…(Bu meyve için minnettarım.. El değmeden soyuluyor, sadece ön dişleri olan bebekler için hazır püre kıvamında geliyor, bir de magnezyumdu potasyumdu bir çok vitamin mineral içeriyor ki hem neşe hem dinginlik veriyor-ben daha ne isteyeyim)

İşte tüm bu sebepler yüzünden (eğer denerseniz) siz de bizim gibi bugün muzlu ekmek (aslında kek-biliyorum) yiyeceksiniz….

Tarifi Allrecipes.com’dan aldım.

Bir çok yerde muzlu ekmek tarifi vardı (sanırım Amerikalılar için muzlu ekmek önemli bir fenomen) ama özellikle neden allrecipes’dekini seçtin derseniz yine birkaç maddeli bir cevabım var:

1-Maya yok- kabartma tozu ve karbonat var (bu ilginç)
2- Diğer tariflerdeki çılgın yağ oranı bu tarifte yok
3-Makineyi önce hamur ayarında 5 dakika çalıştırıp kapatıyorsunuz, sonra da Hızlı ekmek ayarında 50 veya 58 dakika’da pişiriyorsunuz….(Normalde 3 saatlik ekmeklere alışkınız)
4-Kullandığımız (ya da tarifin kullanmamızı istediği un dersem daha net olur) un bildiğimiz beyaz un (normalde diğer tarifler hep ekmek unu istiyor- bu da beni krize sokuyor…Hep diyorum, bizdeki unlar çok amaçlı denen ve ekmeğe pek gitmeyen unlar)

Ayrıca sayfamın okurlarından Tülin Hanım benden bir hızlı ekmek tarifi istemiş (T. Hanım tuzlu pratik ekmekler de arayacağım merak etmeyin).

Sanırım bu kadar neden yeter de artar bile….

Malzemeler:
2 yumurta
2 muz/ 4’e bölünmüş
3 kaşık sıvı yağ (ben kalori azaltmak için yağ değil de elma sosu koydum-sadece 1 elmayı minik kesip az su ile haşladım ve ihtiyacım olandan biraz daha fazla sos çıktı)
¾ kap şeker
2 kap un
1 çay laşığı kabartma tozu
½ çay kaşığı karbonat
Birkaç damla Butter/Vanilla özü (tercihe bağlı olarak) Bu yağlar Real’de 1800 YTL) Yani 4 şişeciği bu kadar fiyat- oldukça uygun…Çok güzel bir tereyağ vanilya aroması.


Yapılış:
Malzemeleri sırası ile tekneye koyun. Hamur ayarını seçip 5-10 dakika karıştırtın. Sonra makinenizi durdurun ya da fişten çekin. Bir süre bekleyin ki fişi tekrar taktığınızda eski program ile kaldığı yerden devam etmesin. Ultra Hızlı programda tekrar çalıştırın (Bende 58 dakika- ama değişik makinelerde 50 dakikalık ayarlarda varmış. O süre de yeterli oluyormuş)

Not: Ekmek bu kadar az una çok güzel kabardı. FAkat iki renkli oldu. Sanırım muzlar alt kısımda kalıyor ve ekmeğe bu hoş rengi veriyor (degrade derler ya kumaşçılar)...
BEn bu ekmeği çok sevdim. Umduğum kadar tatlı olmadı ama yine de tatlı ekmek tabi.
Kızım da bayıldı gördüğünüz gibi...
Afiyetle...

Posted by Picasa

Cuma, Şubat 24, 2006

Ekmek Yapma Makinesi Üzerine Sıkça Sorulan Sorular

Sık gelen bir soru :
“Ekmek makinenizin markası ne? Bana ne almamı önerirsiniz?

Bir başka soru da:
Bu makineler 3 saat kadar çalışıyorsa çok elektrik yakmıyor mu?”

Ah bir de:
“Çok yer kaplamıyor mu?”

Benim ekmek makinem Sinbo.
Piyasadaki bir çok makineden ucuz. (Bugün 24 Şubat 2006 ve şu günlerde Carrefour’da 95 YTL’ye satıldığını biliyorum….Ama dün gece http://www.hepsiburada.com/ adresindeki fiyatı 93 YTL idi---kargo parası olarak da bir kac milyonu gözden çıkaracaksınız tabi. Sonuç olarak oldukça büyükçe bir kutu siz hiç kendinizi yormadan ayağınıza gelecek ama bir hiper marketten diğer markalar arasından dokunarak - görerek seçmeyi istemek de iyi bir tercih.)

Kısa bir araştırma yaparak internet üzerinden ulaşabileceğiniz “ekmek yapma makineleri” satan birkaç adres topladım size…Linklere tıkladığınızda direk makinelerin bulunduğu sayfaya ulaşacaksınız:

(Önemli Not: İnternet üzerinden alışveriş yapmadan önce sıkı bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim. Aynı ürünü farklı satış sayfalarında farklı fiyatlarda buldum)

Estore

Sanal magaza

Weblebi

Deppo

Hipernex

Hepsiburada


Hepsiburada.com ' un sayfa sonunda gösterdiği en çok satan ekmek makinesi grafiğine göz atmanızı tavsiye ederim.


Ekmek yama makineleri 90 YTL civarından 300 küsür YTL civarlarına kadar uzanan geniş bir fiyat yelpazesine sahip…

Ben kendi makinemin ucuz olmasının hiçbir dez avantajını görmedim. ---Ayrıca şöyle bir baktığımda tüm ekmek makinelerinin çalışma mantığının 3 aşağı 5 yukarı aynı olduğunu gördüm. Yanılıyorsam bilenler bildirsin lütfen…

Sadece Sinbo’nun teknesi diklemesine olacağına yanlamasına uzun olsaydı daha iyi olurdu diye düşündüm ara ara.

Son olarak elektrik maliyetine gelince…(Lafı uzatmadan) eşimin yuvarlak hesap vardığı sonuca göre söylediği şey şu “Yaksın yaksın 30 kuruş (eskinin değeri ile 300 bin TL yaksın ) 3 saatte.”

Bu 3 saatte sürekli çalışmıyor zaten. Ekmeğin mayalanması için gereken bekleme sürelerini de hesaba katın.

Sonuç olarak tabiî ki bakkal’dan , fırından alacağınız ekmekten biraz daha pahallıya geliyor sizin evde yaptığınız ekmekler ama….. Amaaaaa hep söylediğim gibi: Bu ekmekler benim “gurur”larım, katkısız ve temizler, içlerine istediğim malzemeyi-fındık, dut kurusu vs- koyabilme şansına sahibim ve son olarak da bu bir hobi ve diğer tüm hobilere nazaran göreceli olarak öyle çok masraflı ve kaprisli sayılmaz…

3. soruya da yanıt vereyim unutmuşum…Evet biraz hacimlice ama insan sevdiği şeylere evinde de kalbinde de bir köşe bulabilir. Onun mutfağımın bir köşesinde olması beni hiç rahatsız etmiyor…

Yaşasın evde ekmek kokusu :) Posted by Picasa

Salı, Şubat 21, 2006

ÇOK ELMA ekmeği

.
Sizin anneniz şeker sever mi? Benimki sevmez...İşte ben de bu yüzden şeker sevmemek annelere has bir şey sanırım çocukluğumdan beri...

Meğer değilmiş...Bizim kıza "aman iyidir, içinde magnezyum var, kalsiyum var, var oğlu var" diyerek aldığım çikolataların dibini bulan aslında benim..

Fakat bu gün mutfağımda pişen ekmek benden ziyade, gözü çocuklarının çikolatasında olmayan, yani çocukluğumdan beri bildiğim türde anneler için: hafif tatlı, hafif kalorili, besili görünümlü ama yiyeni besili etmektense besleyici olan....(Kalori değeri gerçekten çok az bu ekmeğin- yağ yok, şeker yok denecek kadar az- unun yarısı tam buğday unu)

Özet: Annem "hafif" tatlılara bayılır ve "ÇOK Elma" ekmeği dünyanın en hafif tatlı ekmeği sanırım....

Malzemeler göz atınca anlayacaksınız..

1-1/4 kap elma sosu (3 tane kadar elmayı az su ile haşlayın- ezin)
1 çay kaşığı tarçın
1/4 çay kaşığı küçük hint cevizi rendesi
1/2 çay kaşığı tuz
1-1/2 kap tam buğday unu
1-1/2 beyaz un
1-1/2 çay kaşığı instant maya

Bip sesinden sonra
1/2 kap elma kurusu (yoksa üzüm kurusu-ama o zaman "çok elma" ekmeği olmaz)

1 numaralı programda ve 2lb ayarında yapın. gerçi ekmek aslında 1,5 lblik ama olsun.

Şimdiye kadar hiç bu kadar çok elma sosu kullanmamıştım...Elmanın kendine has tadı doğal şeker yerine geçti. Eminim annem burada olsa "ay ne kadar hafif bir kek" derdi...

NOt: Yeterince elma sosu çıkaramazsanız üzülmeyin bir miktar süt ile hamurunuza gereken nemi kazandırabilirsiniz...
Posted by Picasa

Kitabım Geldi....

Kitabım geldi...Ama ekmek üzerine olan değil...

Susan Briscoe'nun 21 Müthiş Patchwork Çanta adlı kitabından en azından bir çanta üretmekte faydalanabilrsem işte o zaman kendimi "müthiş" hissedeceğim.

Yapılmış ve bitmiş eserlere bakarak sanki kendim imal etmişcesine doyum bulmak gibi kötü bir alışkanlığım var.

Umarım bu kitabın kaderi sadece bakılıp bir köşeye konmak olmaz.

Bu arada ekmekçilere iyi haber: Şu anda makinede "ÇOK Elma" Ekmeğim pişmekte...

Sonuç güzel olmazsa sayfaya koymayı düşünmüyorum gerçi...

Umarım güzel olur... Posted by Picasa

Pazartesi, Şubat 20, 2006

Zeytin Ağacı'nda EKMEK


Blog dünyasına yegane zeytin ağacını diken Aslı ekmek üzerine güzel bir post yayınlamış. Post'unun sonunda da sayfama şu şekilde link vermiş:

Ekmek konusunda ziyaret edilebilecek güzel ve faydalı bir blog var : Ekmek kokusu

Bu beni çok sevindirdi.

Yazıyı yerinde okumak istersiniz diye düşündüm.. .Tıklayın lütfen

Pazar, Şubat 19, 2006

Pratik Çerkez Tavuğu..

Gözümde büyütüp pişirmediğim bu yüzden hep gözüm olan yemeklerdendir Çerkez Tavuğu.

AMA geçen gün eşimin annesinden bu efsanevi yemeğin pratik bir versiyonu hakkında bilgi aldım hayatım değişti :)

Bir ekmekçi olarak bu leziz mezeyi mini kesilmiş ekmek dilimlerinin üzerine sürmeyi, ardından da misafirlere sunmayı planlıyorum. İlk Çerkez tavuğumu ne yaptığımızı sorarsanız neredeyse soluksuz ve ekmeksiz yedik yuttuk (kusura bakmayın canınızı çektirmiş olabilirim… Ama başka türlü tarif edemedim…


Tarife gelince....

Bir bütün tavuğu düdüklüde parçalanacak kadar haşlayın. Soğumasını bekleyip didikleyin.

Ayrı bir kapta (aslında tencerede) 3 dilim ekmeğinizi ufalayıp bir bardak süt ile ıslatın
Üzerine tavukları ekleyin, beklesin.

Rondoda bir iki avuç ceviz,1 baş soğan ve 4-5 diş sarımsak çekin, iyice ezilsinler.
Karışımı sütlü tavuklara ekleyin.

Eğer yemeğinizin biraz renkli olmasını istiyorsanız çok az toz kırmızı biber ekleyebilirsiniz.

Ateşte macunlaştıracağınız bu karışıma tavuğun haşlama suyundan bir bardak kadar dökerseniz iyi olur.

1-2 taşım tıkırdatın..Hala istediğiniz ayara gelmediyse mutfak robotuna veya blender’a tekrar başvurun…
Ya da biraz pütürlü bırakın.

Servis yapmadan önce tereyağını kızdırıp pul biberi az yakıp yemeğinizin üzerine dökün…
Ya da demiştim ya minik ekmek dilimlerini şenlendirin…..Beğenmeyen çıkmaz herhalde.... Posted by Picasa

Pizza (Makinede hamuru hazır edilmiş)

Pizza tabanını her zaman kendimize göre oluştururduk. Bu kez bir bilene soralım dedik ve Sinbo’nun yeni kullanma kılavuzunda verilen tarifi denedik..

1 kap su
1 kaşık erimiş tereyağı
2 kaşık şeker
1 çay kaşığı tuz
2-3/4 kap un
1 çay kaşığı instant maya

(Sinbo makinesinde) 8 nolu program (Ya da makinenizde hamur ayarı hangisiyse)

Akşam yemeği için pizza yapacaksanız zamanlamanızda dikkat etmeniz gereken bir –iki şey var.

Benim ekmek makinem hamuru tam bir buçuk saatte hazır ediyor.. (Sizinki farklı olabilir)

Hamuru makineden alıp yağladığınız tepsiye yaymanız (kılavuza göre 16 dakika boyunca –ama normal şartlarda insan birkaç dakikada yayıyor- bunun bir önemi yok), üzerine tüm malzemeyi döşemeniz, fırına vermeniz ve yaklaşık 15- 20 dakikada da pizzanın pişmesi gerekliliğini de göz önünde bulundurursak yemekten minimum 2 saat evvelinden makinenizi hamur ayarında çalıştırmış olmanız gerek.

İşte ben de aynen böyle yaptım. Bir şekilde evde hamur yoğurur gibi-gibiydim ama değildim işte…. O esnada eksik malzemeleri almak üzere marketi arşınlıyor, tüm gün uykusu şaştığı için iyice “hiper” aktifleşmiş kızımın dikkatini dağıtabileceğim en iyi yerde bulunduğumu düşünüyordum…

Gerçekten güzel bir hamur oldu (eşime göre pişirmeye devam etsem süper bir ekmek edinebileceğim bir hamur)

Pizza yapımı hakkında uzun uzun konuşmaya gerek yok. Herkes bu konuda doğal bir yeteneğe sahip bence. Ama eklemek istediğim bir malzeme var. Bence bizim pizzamızı eş dost çevresinde efsanevi yapan şey de bu: Knor’un Kremalı Mantarlı Makarna Sosu.

Hazır çorba gibi katkı maddeli şeyleri sevmiyorum ama arada sırada kendimizi şımartabiliriz sanırım…

Bu sos 2 bardak suda karıştırılarak aynen çorba gibi hazır ediliyor. Ardından, daha önceden salça sosu yaydığınız pizza tabanınızın üzerine eşit şekilde dağıtılıyor. Ondan sonrası kaşar rendesi, sosisler, mantarlar, sucuklar, domates, siyah zeytin kesikleri, vs vs….

LEziiiiizzzz.

Not: Daha evel pizza hamuru için hiç bu kadar şeker koymamıştım. Demek koymak gerekiyormuş….
Posted by Picasa

Çarşamba, Şubat 15, 2006

Fransız Ekmeği (Özellikle Laktoz’la problemi olanlara)


ÖzTürkçesi: süt içemeyenlere, sütten haz etmeyenlere, süt ürünü aldılar mı hazım problemi ile karşılaşanlara…
Ya da evinde ne süt ne de süt tozu kalmamış ama yine de ekmek yapacağım diyenlere…

Aslında içine hiç süt girmeyen birçok tarif var tabiî ki… Ama bu tarifi aldığım adres, breadinfo, bu şekilde belirtmiş. Ben de öyle yapayım dedim…

Uzun zamandır eşimin bir itirazı vardı.

“Biraz da tuzlu ekmek yap.”

İşte oldu… Bu kadar az tuz, az şeker ve az maya ile (bu ilk ikisi ekmeğin kabarması için en az maya kadar elzemdir) bu ekmeğin hiç kabarma şansı olmadığını düşünmüştüm. Ama yine de adı breadinfo olan bir sitenin bildiği bir şey vardır diye düşündüm ve işe koyuldum. Ayrıca ekmek unu değil bildiğimiz beyaz un kullandım

Bir dostun (Ceyda) yorumu şöyle:

Şimdiye kadar yaptığın en güzel ekmek…

Burada beklentiler önem kazanıyor tabi. Ceyda daha çok tuzlu ekmek seviyor sanırım. Bana kalırsa fındıklı ekmeğim, domates kurulu ekmeğim –aslında o da tuzluydu ama o gün piyasada Ceyda yoktu- Mısır ekmeğim şu an aklıma gelmeyen daha birçok ekmeğim de harikaydı… Neyse…

Tarife geçelim:
3/4 cup + 2 kaşık su
1 1/2 yemek kaşığı tereyağı (ben cezvede eritip ılıttım)
2 1/2 kap un (tarif ekmek unu dese de)
1 çay kaşığı şeker
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı instant maya (tarif aktif kuru maya dese de)

Makinenizin teknesine malzemeleri bu sırada koyun. Temel programda çalıştırın.

Not1: Fotoğrafını çekmek için gerçekten çok geç kaldım, ama bana güvenin iyi kabardı.
Ortaçağ çizim galerisinden"ekmek satan kadın" grafiğini ödünç aldım...Bu kadının Fransız olduğunu farz edelim :)

Not2: 1 lb’lik ekmek çıkıyor. Fakat ben unutkanlık eseri 2 lb ayarında yaptım fakat bu durum ekmeği bozmadı… İsterseniz malzemeleri 2 katına çıkarıp da yapabilirsiniz.

Önemli not:Bu notu ayın 17'sinde ekledim, Fransız ekmeğini 2 kat ölçü ile denedikten sonra. Sakın ha siz de böyle bir hataya düşmeyin. Asla kabarmıyor. Tıkış tıkış bir ekmek çıkıyor. Bir ekmek malzemeleri 2 katına çıkarınca nasıl bu kadar farklı bir sonuç veriri hayretttttttt....

Posted by Picasa

Salı, Şubat 14, 2006

Sevgililer Günü'ne Kar Yağdı....

HEY GİDİ KOCA DÜNYANIN İŞLERİ
YÜZÜNE BAKILMAZ ETTİ ÜÇ GÜNDE
O CANIM KİRAZ ÇİÇEKLERİNİ




Sevgili Dostum,

Hayatı sevmeye en çok ihtiyacım olduğum zamanlarda kalbimin bir yanında sancıyla uyanıyorum. İşte o zamanlar beni hayata bağlayan şeylere daha sıkı sarılmaya çalıştığım ama her zamankinden daha başarısız olduğum zamanlardır. Pencereden dışarıya baktığımda gördüğüm, gölgelerinin kendilerine yetişmekte güçlük çektiği insanlar. Ben de onlardan biriyim, sadece şu anda oturmakta ve anı yakalamaya çalışmaktayım. Kitaplar bana öyle söylüyor:Anlam anda saklı.

Sen bana derdin ki, eğer bir türlü yazmaya başlayamıyorsan yazmak istediğin şeyi bir arkadaşına anlatıyormuş gibi yap. Sana anlatmak istediğim şey “yaşam sevinci” ve bir de zihnimde resmini ağaca dolanmış tutkulu bir sarmaşık gibi gördüğüm “şiirler”…

Bu resim zihnimin derinliklerinden Baucis ve Philemon’un hikayesini çekip çıkarıyor aynı zamanda : Anlatmalıyım, dinle.

Bir zamanlar Jüpiter oğlu Merkür’ü yanına alarak Frigya’nın zengin bir kentine inmiş… Tebdili kıyafet iki mitik ilah tek tek kapılarını çalmışlar şehir halkının... İstedikleri, yorgun argın, Tanrı misafiri yolcular olarak kent halkının kalplerinde uyanacak merhameti görebilmekmiş. Bulabildikleri hep suratlarına kapanan kapılar olmuş. Kalplerinde öfke, tam mekanlarına geri döneceklerken kentin tepelerinden birinde, kentin kıyısında, nerdeyse yıkılacak kadar eski küçücük bir ev daha çıkmış karşılarına…Son bir umut kapıyı çalmışlar…
Hani bütün bir ömrü aşk tüten bakışlara hapis geçiren gözler ve yüzler vardır ya işte Jüpiter ve Merkür karşılarında böyle yüzler bulmuşlar….Baucis ve Philemon’un yüzlerini..

Evin erkeği Philemon, hemen içeri almış yorgun yolcuları, küller arasından yanmamış birkaç kömür bulup bir çırpıda ateş yakmış, karısı elde ne var ne yok yemeğe dönüştürmeye çalışırken… Bir küçük testi de şarapları varmış. Bulabildikleri ikramlık her şeyi koymuşlar önlerine misafirlerinin. Gece ilerledikçe tuhaf şeyler olmuş Baucis ne kadar yemek koyarsa koysun tabaklara tenceredeki yemeğin, Philemon da ne kadar şarap doldursa da kadehlere testideki şarabın bir türlü bitmediğini görmüş. İşte o zaman anlamışlar kimleri ağırladıklarını. Yine de önlerinde yerlere kapanıp, pervane oldukları misafirlerinden fakir sofraları için özür dilemişler. Kutsal misafirler “Gelin bizle!” demişler yaşlı karı kocaya. Evin ardındaki tepeden şehre baktıklarında kendi evleri hariç tüm şehrin sular altında kalmış olduğunu görmüşler… Evleri ise yavaş yavaş görkemli bir tapınağa dönüşmekteymiş…”Dilek dileyin!” demiş Jüpiter…Dilemişler… dilemişler ki tapınağın bekçisi olsunlar ve bir gün aynı anda ölmeyi dilemişler bir de, istemişler ki birbirlerinin mezarlarını hiç görmesinler…

Güneşli bir günde, tapınağın duvarının dibinde yan yana otururlarken Baucis kocasının oturduğu yerden, yanı başından yaprak hışırtıları dal çıtırtıları seslerinin gelmesiyle beraber kocasına dönüp bakmış… Şaşkınlıkla görmüş ki Philemon toprağa kök salıyor, güzeller güzeli bir meşe ağacına dönüşüyor. Ağzını açmaya kalmadan kendi bedeninde ince bir sızı halinde baş gösteren değişimi fark etmiş Baucis, bir ıhlamur, mis kokulu bir ıhlamur ağacı olmakta ne güzel…İki ağacın dalları birbirine dolanmış son veda sözlerinden kısa bir an önce.. Sonra her yer yaprak olmuş……

İşte dostum, hayat aşkı ve şiir böyle bir çift gibi aklımın bir köşesinde….İç içe, koyun koyuna, sarmaş dolaş…..

Belki şiir sevmiyorsundur. Seni zorlamak istemem…Ama zorlamazsam nasıl bileceksin neyin ne kadar güzel olduğunu, benim gözlüklerimi takmadan hayatı nasıl gördüğümü ya da nasıl görmeye çalıştığımı nasıl bileceksin…

Bilirim şiir diyince gözü korkar insanların. Merak etme ben sana küçük şiirler okuyacağım…Öyle kısalar ki bu şiirler, yapmaya çalıştığım şeyi, anı yaşamayı başartıyorlar bana desem anlar mısın ne demek istediğimi. Değil mi ki hayat “sonsuz anlardan” ibaret o halde bir şimşek çakımı sürede algılanmalı her şey…

Her şeyin ne kadar narin ama ne kadar güçlü olduğunu, ne kadar basit ama ne kadar mucizevi olduğunu ve hayatın, tüm varlıkların, kimi zaman gözlerimi dolduracak kadar güzel olduğunu iki, üç bilemedin dört cümle özetlemeli.

Çok uzaklardan, dünyanın bir ucundan ve zamanın kimbilir hangi boyutundan örnekler vereceğim sana…Sana Haikulardan bahsedeceğim. Haikular doğanın, çiçeklerin, mevsimlerin büyüsünde kendisini yitirmiş bir halkın, Japonların şiirleri... Yaşama tutunmaya çalışırken tercih ettikleri dal parçası. Bak onlardan biri, Yaha ne diyor:

Bahçe temizlendi, süpürüldü
Sonra bahçeye
Birkaç kamelya döküldü.


Bir de Ranko var:

Akşamın tek gürültüsü
Beyaz kamelyaların
Dökülüşü…

diyen…

En iyisi şairlerin isimlerini sana sonra söyleyeyim, sen kendini sadece okuduğuna ver. Ah bir de keşke şöyle güzel, dingin bir müzik çalsaydı arka fonda. Çünkü Haiku, flüt, Japon arpı diye bildiğimiz koto ve tahta vurumları eşliğinde okunurmuş Japonya’da. Okumaktan ziyade dinlemek için. Ama uzaktasın, nasıl okuyayım sana şimdi ben bu güzellikleri…Sen sadece akıp giden bir müzik aç ve benim sesimle oku onları.

Aslında hiç de öfkeden bahsedecek halde değilim ama bak bu sıradaki haikuyu özellikle seçtim. Öfke kelimesi aklı bir anlık bulandırsa da haikudaki dinginliğe bakar mısın lütfen... Bu üç dize kelimelere aldanmanın yanlışlığını, görünenden öte bir de görünmeyen anlamın peşine düşmek gerektiğini düşündürüyor bana... Bir de tabiki en düz anlamıyla
AN...AN...AN...

Öfkeden kan beynime sıçramış
Bir hışım geldim eve
Bahçede söğüt ağacı...
(Ryota)

--Bir de şunları dinle..

Kasuga’da Mikasa tepesinden
-Yiyip içiğ eğlenirken biz-
Ay kayığının yükseldiğini
Kadehlerdeki
Akislerden görmekteyiz...
(Anonim)

/*/

Ne günler ne aylar geçirdim
Ama nasıl boşuboşuna,
Neyse...,-o bir şey değil de
Baharda çiçekleri seyretmeye
Öyle az vakit ayırdım ki sorma...
(Fujiwara no Okikaze)

/*/

Uji ırmağında gözden kayboldu
Yuvarlanıp giden sisler bulutlar
Sabah tazeliğinde beliriyor işte
O tam örüle örüle hani
Sepet yapılacak canım bambular

(Sadayori)

/*/

Irmaktaki sis
Örterek dağın eteklerini
Yükseldi
Sonbahar dağı
Gökyüzüne asılmış gibi sanki.
(Fukuyabu)

Hep görmek üzerine değil mi dostum? Bakmak değil görmek...İçine doğduğumuz bu büyüleyici evreni görmek, algılamak, ona hayran olmak üzerine haikular hep. Gerçi sıradaki haiku biraz başka şeyler anlatıyor ama olsun, sevgilinin kendisi de bu güzel evrenin bir parçası değil midir...

Doğrusu bana artık bu kadar da
Yalancı çıkabileceğini kestiremedim
Yoksa tek başıma hiç tutup da
Böyle boşu boşuna
Batan ayı seyretmeye gider miydim?!...
(Emon)

Hazır sevgiden, sevgiliden bahsetmişken ben susayım haikular konuşsun...


Nasıl aşabileceksin
Böyle yalnız başına
Sonbahar dağını sen
Neler çekmiştik geçerken bir zamanlar
Hem de yol boyu ikimiz birlikteyken…
(Prenses Daihaku )

/*/


Bırakalım benden hoşlanmadığını
Eh iyi ya, n’apalım…,ama
Görmeye de gelmiyecek misin yani
O çiçek açmış baştan başa
Bahçemdeki portakal ağacını?..
Anonim

Geçen gün kar yağdı şehrimize. Belki avuç içi kadar ama olsun. Onun hatırına bak bu karlı haikular:

Kar hepsini aldı
Ne dağ, ne ova
Bir şey kalmadı
(Joso)

/*/

Çoğu zaman berbat ya şu kargalar
Ama o sabahki halleri yok mu
Hele üstelik kar yağıyorsa kar…
(Basho)

Biliyor musun dostum. Yazdıkça kendimi daha iyi hissediyorum... Ama daha fazla yazıp gözlerini bolluğun ışığı ile kamaştırıp güzelliğe karşı kör etmek istemiyorum.....Sadece sana, sana derken belki de kendime hatırlatmak istediğim bir iki şey var bu hayatla ilgili....

Hey gidi koca dünyanın işleri
Yüzüne bakılmaz etti üç günde
O canım kiraz çiçeklerini…
(Ryota)

Unutma ki kiraz çiçeklerinden farkımız yok...

Çiğ tanecikleri şeffaf, minimini..
Ama düştükleri yerlerde
Öyle bir hüküm göze çarpıyor ki…
(Soin)
Ve bir de çiğ taneciklerinden.......

Ama yine de her şey, geçici de olsa olduğu gibi güzel, tıpkı Mitsukini’nin dediği gibi....

Lotüs yapraklarının üzerinden
Serinletici bir sağanak geçti
Beyaz şebnemlerden
Mücevherler üstünde
Batan güneşin parıltıları şimdi.
......................


Dipnot:
*Tüm Haiku’lar Varlık yayınları tarafından 1962 yılında basılmış olan Japon Şiiri –Tarih ve Antoloji adlı kitabından alınmıştır. Haikuların çevirisi L. Sami Akalın’a aittir.
*Çevirmen Akalın’ın bir çok çevirisi klasik Haiku formatına uymamakla beraber eşsizdir. Haiku formatı 5-7-5 olmak üzere, yani ilk dize de 5, ikinci dizede 7 ve sonuncu dizede yine 5 hece olmak üzere 3 dizeli şiirlerdir haikular. Ayrıca her haiku da mevsimleri hatırlatan belli semboller bulunur.
Bahar için pus, menekşe, kırlangıç ,yasemin, söğüt, kaz, erik, şeftali, kedi, bülbül, kiraz, enik, çoban çantası, sis, serçe, kelebek vs
Yaz için dağ gülü, kamelya, yaz yağmuru, guguk kuşu, otlar, sıcak , zambak, karanfil, ağaç, sarmaşık, balıkçıl, karabatak, sinek, lotus, serinlik. Vs gibi....
*Haikular ilk bakışta kolayca yazılabilecekmiş izlenimini verseler de kurallı yazmak isteyenleri zorlayacak yapıdadırlar.
*Heceli bir dil olmasından ötürü Türkçe Haiku için oldukça müsaittir. Bir avuç Haiku sever şair arasında Orhan Veli ön plana çıkar. Onun yazdığı
Gemliğe doğru
denizi göreceksin;
sakın şaşırma.
Kural anlamında da mükemmel bir Haiku örneğidir. Ayrıca bu şiir, dizelerin yerleri ne kadar değiştirilse de anlamını ve güzelliğini yitirmemektedir.



Not: 2 yıl kadar önce İzmir Plus dergisine yazdım bir süre....Haiku, Japon Şiiri, üzerine romantik bir deneme olarak tanımlayabileceğim bu yazım da dergide yayınlanan diğer yazılarım arasında en çok sevdiğimdir diyebilirim.
Zihnimin karman çorman sokaklarının arasından çıkıp gelmesinin müsebbibi ise kar... Pamuktan bir örtü ve sevgililer günü....

Gerçeklere dönelim, akşam eve gelirken kocam çikolata getirse bari.....

Cumartesi, Şubat 11, 2006

Hayatımın Ilk Talaş Böreğini Yaptım....

Hayatımın ilk talaş böreğini yaptım.
80’lerin sonları 90’ların başlarında yolu Ege Üniversitesi’ne düşmüş herkes gibi Talaş Böreği bana ilk gençliğimi hatırlatır.

Her Allah’ın günü Kampüs’ten çıkar İzmir’e, evlerimize ulaşmak ya da bir üniversiteli kahvehanesinde birkaç el taş (Okey) oynamak için Bornova’nın yolunu tutardık. Daracık bir sokağın ucunda “Beyaz Fırın” dururdu sanki gümrük vermeden geçmesi imkansız bir geçit gibi. Fix talep: Talaş böreği…

Yaş geldi şairleri ilgilendirecek bir dilime şimdi ve ben okurken bana hep denilen “Bugünlerin kıymetini bil, en güzel günlerin bunlar,” lafları zaman zaman kulaklarımda dolaşmakta. Eski günleri, tam anlamıyla başımızda kavak yelleri esen Üniversite yıllarını mumla arıyoruz. Her dönemin kendine ait bir güzelliği var ama, kim ler dediyse bana o günlerin kıymetini bil diye keşke kafama vura vura söyleseymiş. Nezaketten ne anlarız:))

İşte Talaş böreği de öyle böyle değil nostaljilerin sembolü olmuş bir bakmışız….

Bundan sonrasında devreye Kanada’da yaşayan adaşım giriyor (Benim adım Nehir değil sevgili okur - O kızımın adı. Ben daha orta havalı bir ada sahibim: Binnur) Geçenlerde onun bloguna bıraktığım bir yorumu alıntılıyorum :

Sevgili Adaşım,ben insanları ağaçlara benzetirim. Yer üstünde hepsi birer birer , ayrı ayrı dururlar ama toprak altında kökleri birbirlerine bir şekilde değer, sarmaş dolaş olur. İşte bu yüzdendir ki bazen aynı anlarda aynı şeyleri düşünürler, yaparlar. Çünkü aslında birbirlerinden haberdardırlar... Daha dün milföy hamuru ve dondurulmuş bezelye aldım. Bu ikisini 3-5 yılda bir satın alan birisi olduğum için(bezelyeleri kendim dondururum ama bir süredir bunu da yapmıyorum, Sevgili MutfaktaZen Tijen'in MEvsimlerle Gelen Lezzetler'inde okuduğum ve bana anlamlı gelen "her şeyi mevsiminde yiyin" tezinden sonra özellikle. Bir de nedense elim yufkaya gider de milföye gitmez.)eşim bana hayrola ne yapacaksın dedi.BEn de talaş böreği yaparım belki dedim. Oysa tarifi elimde yok, araştıracaktım...

İşte böyle: Demek yaş hakkaten kemale ermiş. Eskiden başkalarının yaptığı Talaş böreklerini yerdim. Artık kendim yapıyorum. Üstelik parmaklarımı dişlerimden kaçırarak….


Adaşımın sayfasına gider ve talaş böreği tarifine...Posted by Picasa

Cuma, Şubat 10, 2006

Aşure, ne güzel bir adet....

Evet yine aşure yaptım (önceki seneleri anlatmamıştım, bilmiyorsunuz. ) Yine demek hoşuma gidiyor. Aşure yapmak bir görev yerine getirmek, bereket ve şans için kapı açmak gibi geliyor bana.

Hele bir de 2,5 yılı nişanlılık, toplam 5 yıl bir türlü evlenmeyi başaramamış bir çift olarak en nihayetinde annemin hayatında ilk defa aşure pişirdiği günün birkaç ay sonrasında muradımıza ermek aşureyi iyice sevdirdi bana. (ne cümle… Yorgun düştüm :))

Derler ki kızı olanın illaki aşure yapması gerekiyormuş. Galiba öyle hakikaten. Ayağımıza dolanmış tüm basiret bağları çözüldü gitti bir tencere aşure ile.

E peki aşure yazısında Nuh’un gemisinin resminin ne işi var?
Aşure üzerin söylenmiş onlarca mis kokulu hikayenin arasından birisi de Nuh’un gemisi’nin kilerinde kalan son erzaklarla yapılmış olanı..
Derler ki gemi yolcuları kurtuluşu kutlarken belki de Nuh’un da kazanını karıştırdığı aşureyi yiyorlarmış….Aşureli de aşuresiz de içinde sevgili 4 ayaklı dostların bulunduğu bu hikayeyi çok severim zaten..

Aşure hakkında daha çok yazardım da, aşure ayı geçmeden söz konusu tatlıyı yapmak istersiniz herhalde…

1-Akşamdan yarım kilo buğdayı geniş veya uzunca bir tencerede bir taşım kaynatın ve ağzını kapatıp 8-9 saat sonra aşurenizi yapmak üzere bir kenara alın (ben düdüklü tenceremi aşure tenceresi niyetine kullanıyorum- Ama sıradan bir tencerenin kapağını uydurarak)
2-1 ölçü kabı nohudu bir kapta tuzlu suya koyun
3-1 ölçü kabı fasulyeyi bir başka kapta yine ıslatın ama tuzsuz olarak.

Mutfağınızda bekleyen 3 kap var şimdi. Sabaha aşure olmak üzere dinlenmeye yatmış.

Sabah oldu: Nohudun suyu tuzlu olduğundan onu bir süzüp yıkamanızda fayda var. Ardından ayrı bir kapta haşlayın .
Fasulyeyi de ayrı bir kapta haşlayın.
Buğdayınız zaten aşure tenceresine kurulmuş bekliyordu, onu da ayrı haşlayın. Ama üzerine 1 litre su ve 1 kaşık ayçiçeği yağı koyarak tabi.
Buğdayın suyu kaynadığında altını kısıp üzerini kapamayı unutmayın. Buğdaylarınızın yumuşamasını bekliyoruz…

Bu esnada nohutlarımızı süzüp soğutmuşsak eğer kabuklarını soyabiliriz. Ama öncelikle ateşe 10 dakika haşlanmak üzere bir ölçü kabı kuru üzümü koyarsak iyi olur.

Haşlanan üzümleri süzün ve yumuşamış buğdaylara ekleyin.

Üzümler eklendikten sonra 5 dakika kadar daha kaynatın aşureyi.

Sonra 1 portakal kabuğu rendesi ekleyin güzel koksun diye.

Aynı zamanda nohut ve fasulyeyi de ekleyin. Bir 5 dakika daha kaynatın. Önceden küp küp kestiğiniz 1 ölçü kabı kuru kayısıya geldi sıra.
Ardından da 800gr veya 1 kilo arasında tatlılık arzunuza göre şeker katın.

Aşure’nin beyaz olmasını istiyorsanız (ki bence beyazı daha güzel görünüyor) 1 bardak süt ekleyin.

Aman ha küp doğradığınız incirleri kaynama bitmeden eklemeyin. Aşurenizi karatır.

Aşureniz tamam. Şimdi mutfak tezgâhının kap kap aşure ile dolması gerekiyor. Bütün apartman ile güzel bir adeti paylaşmanın zamanı geldi. Tabi aşurenin üstünü süsledikten sonra.

Kaplardaki aşureler biraz ılır gibi olsun tarçın serpin, susam atın, nar taneleri, ceviz kırıkları, fındık, sıcak su da bekletilmiş kuş üzümü, fıstık, çam fıstığı ne koyarsanız artık daha da süslensin bu dilber diye….

Bu güzel tatlı bereketi sembolize ettiğinden toplamda ne kadar çok malzeme koyarsanız o kadar iyi tabi.

Ama önemli olan gönülden geçen niyet ve evde pişeninizi başkalarıyla paylaşmanız.. Bu yüzden şimdiye kadar kötü aşure yemedim….
Afiyet olsun arkadaşlar…..

Not: Benim yaptığım aşurenin resmini görmek isterseniz tıklayın

Not2: Bu güzel Nuh'un Gemisi çizimi Bethstephens sayfasından alıntılanmıştır.Posted by Picasa

Salı, Şubat 07, 2006

Bayat Ekmek ile 30 Yemek

Bu sefertası hareketini çok sevdim ben.
Geçen gün Sefertası'nın başlattığı bayat ekmek yemekleri yarışmasını haber vermiştim.
Şimdi de yine aynı topluluğun sayfasında bulduğum bayat ekmek ile yapılabilecek 30 yemek tarifine link vermek istiyorum.
Sanırım yarışma sonuçlandıktan sonra bu sayı oldukça yükselecek...

Not: Bizim Mırnık ekmeğe bayat da olsa gereken hürmeti gösterirken....
Posted by Picasa

Aman Allahım Ben Kekstra gibi bir şey ürettim...


Bir köşede hazır dursun diye geçenlerde verdiğim ekmek veya muffin un karışımı tarifini kendim de denedim, ayıp olmasın diye…

Aslında esas neden o değil.

Hazır Nehir uyuyorken ve ben bir başka “fırıncı güzeli” olma şansını daha yakalamışken, e bir de kız aç uyanır- ona yumurtalı bir şeyler yedirsem de yarasa düşüncelerini de yabana atmamak lazım…

Gerçekten pratik oluyor arkadaşlar unun hazır olarak elinize gelmesi.

Kaseye 1 yumurta kırdım
Üzerine ¼ kap sıvı yağ koydum, çırptım.
Önceden hazır ettiğim un karışımını raftan aldım. 1,5 kap ölçtüm boşalttım.
Bir mandalina kesip limon sıkacağında suyunu sıktım, hamura kattım (hani C vitamini hamurun kabarmasına katkı sağlıyor diye o da)

Oldu da bitti.

Muffin, hadi öz Türkçe konuşalım, küçük kek kalıplarının her birine yarı yarıya gibi olacak şekilde paylaştırdım…Hoppaaa fırına..

Onlar kabarıyor, ben kabarıyorum…Bayılıyorum şu küçük keklere.. Zahmeti zaten azdı. İyice az oldu…

Fakat o da ne? Yumurta soğuk muydu ne? Kekler güzelce kabardı da ortaları krater vari çöktü…

Hmm, karşımıza çıkan her sıkıntı iyi değerlendirilirse bir fırsattır aslında…Ben de ortalarına reçel koyarım. Oldu size düğme kurabiye….Yok yok, bildim: Kekstra…

Tadı mı? Allahım uzun zamandır hiç bu kadar lezzetli muffinler yememiştim . Kız çabuk uyansa bari :) Posted by Picasa

Daha Yumuşak Hamburger Topları


Hamburger toplarına fena kafa yorar oldum.

Daha önce de 2 kere yapmıştık (biri benim yaptığım, diğeri eşimin yaptığı) ama tatlar çok güzel olsa da üstleri sertçe idi bu topların.

Bu kez daha yumuşak toplar elde etmek amacıyla kolları sıvadım.

Evet bu toplar daha yumuşak. Ama daha da yumuşaklarını elde edebilirim gibi geliyor. Fakat bunun için beyaz ekmek starter'ına ihtiyacım var sanırım. Onu da hazırlaması --konuyla ilgili postumu okursanız göreceksiniz--- 4 gün sürüyor. Ama işte o zaman kendinizi daha bir "ekmekçi" hissediyorsunuz.

Neyse daha yumuşak olan toplarıma döneyim..


Malzemeler
1-1/4 oda sıcaklığında süt (dolaptan çıkardıysanız ateşte çok hafif ılıtın)
1 çırpılmış yumurta (o da oda sıcaklığında olsa iyi olur gerçi)
¼ kap şeker
1 çay kaşığı tuz
2 kaşık elma sosu (birkaç elmayı rendele-az suda haşla-ez)/ yada 2 kaşık tereyağı
3 kap beyaz un
¾ kap çavdar unu
2-1/2 çay kaşığı instant maya

En son olarak un ve üzerine maya olmak üzere bütün malzemeleri ekmek makinenizin teknesine koyup hamur programını seçim. 1,5 saatlik bir süreniz var. Hayatın sizden talep ettiği işlerinize geri dönebilirsiniz.

Zaman doldu. Hamurunuzu makineden çıkarın. Unladığınız tezgaha alın ve hamurunuzu ikiye bölün. Her bir hamurunuzu 2 cm kalınlığında açın.

Bir hamur kesicisi aracılığıyla 5 santimetrekare büyüklüğünde daireler kesin. (ya da çok geniş olmayan bir kap ile)

Önceden yağladığınız yağlı kağıda (evet bu kağıtları yine de yağlamak gerekiyor) aralıklı olarak yerleştirin.

Şimdi yağa ihtiyacınız var. 1 kaşık kadar erimiş tereyağını hamurlarınızın üzerine sürün.
Fırını ılıtın, hamur mayalandırmak için en ideal yer bence burası. Hamur kabarmak için oksijene de ihtiyaç duyduğundan fırın kapağınızı araya tahta bir kaşık sıkıştırarak hafif aralık bırakın.

Bir süre daha hamurlarınızı unutun. Beklediğimiz şey bezelerin/hamurların 2 katı kadar daha şişmesi..Ama makineniz 1,5 saatlik hamur ayarında (benimki bu kadar zaman alıyor) yeterince şişirdi hamuru aslında…

Neyse, fırından kabardığına emin olduğunuz bezelerinizi çıkarın ve fırınınızı ısıtın.180 derecede 15 dakika kadar, yada üzerleri kızarıncaya kadar pişirin…

Artık içine domates peynir denen en sevimli ikiliyi mi koyarsınız, yoksa yeşillik ve köfte mi orası size kalmış…

Not: Çavdar unu şart değil. hatta tamamı beyaz un olursa daha iyi bile olabilir.
Posted by Picasa

Pazartesi, Şubat 06, 2006

İncirli - Anason Tohumlu Ekmek


Ağabeyimin eşi İzmir’den gelirken Tariş’in bir paket kuru incirini de getirmiş hediyeler arasında. Belki burada da kuru incir var ama Ege’ninki bir başka oluyor.
Baktım gidip gelip yiyoruz. Paketin sonuna gelmeden bu güzel tadı mis kokulu bir ekmek ile birleştireyim dedim. Epicurious.com’dan aldığım bir tarif bu…İsim ve içerik olarak hoşuma gidip yapılacaklar listesinde uzun zaman önce yerini alan bir tarif…(Ancak makinede yapmak için değil)

Malzemeler
1 1/4 kap ılık su
1 kaşık şeker
2 1/4 çay kaşığı kuru maya (ben kuru maya yerine yaş maya öneriyorum)
3 kap un
1 1/2 kap doğranmış kuru incir
1 kap çavdar unu
2 kaşık anason tohumu
1 yemek kaşığı tuz

(2 somun ekmek çıkar)

Mayayı su-şeker karışımı ile beraber bir kapta hazır edin ve 10-20 dakika kadar bekletin köpürsün.
Un vs. bir kapta karıştırıp mayayı yavaş yavaş içine dökün, yoğurun. Bir kenarda üstü kapalı olarak 1 saat kadar bekletin. Alıp şekillendirin, bir süre de bu şekilde bekletin.
Fırına verin.

Sonuç: Evet incir kurusu ekmeğe çok yakıştı ama tarifi Epicurious.com’a veren bayanın avantaj olarak gördüğü “hafif tatlılık” bizi tatmin eden bir unsur olmadı. İnsan içinde incir bulunan bir ekmekten daha çok tat bekliyor.

Kesinlikle bu ekmek daha tatlı olmalıydı. Malzemeler içine belki 1 bardak veya yarım bardak şeker konulursa sonuç daha çok tatminkar olacaktır

Alternatif uygulama: 2. somunun hamurunu buzdolabına kaldırdım ve sabahh kahvaltısı için kızarttım. Son günlerde çok ızartma yer olduk bu durum beni çok üzüyor aslında ama ne yapalım bazen olur böyle şeyler. Biraz falza koşar, yürürüz kalbimizin "gönlünü" alırız. Posted by Picasa

Cumartesi, Şubat 04, 2006

Ekmek veya Muffin Unu Karışımı- Hazır edin bir köşede hep beklesin....

Çeşitli markaların hazır kek unu karışımlarını (mesela geçen gün Aliye’nin göndermiş olduğu Söke Kek un’u ile leziz bir browni yaptım) görmek-kullanmak aklıma bu tür bir ekmek un karışımını neden evin bir köşesinde emrime amade beklemesin düşüncesini getirdi ve … VE İnternet kazanına kepçemi daldırdım….

Artık bizim de bir “Ekmeklik- Muffinlik hazır un karışımımız” var (en azından şimdilik tarif olarak, isteyen uygulayabilsin diye).
Var ama bunu hayata geçirmeden önce bir bakın bakalım mutfağınızda 3 kiloya yakın hacmi olan hava almaz bir kap var mı? (Sanırım Tupperware’in bu hacimde ürünleri var).

Tabi tarifi illa bu ölçüde uygulamak zorunda değilsiniz. Ben yarı yarıya koyacağım her şeyi mesela…

12 kap un
6 kap şeker
4 yemek kaşığı kabartma tozu
2 yemek kaşığı karbonat
2 yemek kaşığı tuz

Bütün malzemeleri iyice karıştırın. Hava almayacak bir kapta saklamayı unutmayın, bir de kabınızın üzerine bir kağıt yapıştırın hangi tarihte hazırladığınıza dair. Çünkü un mixinizi 6 ay içinde tüketmeniz gerekiyor.

Tabi isterseniz şekerin yarısını beyaz yarısını esmer şeker olarak da koyabilirsiniz.

Peki bu karışımla bir somun ekmek yapmak için ne yapmalıyız?

Tarif:
3 kap Un Karışımınız
1/2 kap sıvı yağ
2 yumurta
3-4 kaşık süt veya meyva suyu (ihtiyaç duyarsanız)
1 kap sebze veya meyva (kurusu veya yaşı-o da yapacağınız ekmeğe bağlı)
Ayrıca baharatlar, koku vericiler fındık veya ceviz koymak da yine size kalmış
.

Orta boy bir kaseye un karışımınızı koyun, ortasına bir çukur açın.
Sıvı içeriği ayrı bir kapta bir araya getirin- çırpın.
Un kasesindeki çukura sıvı içeriği döküp karıştırın.
Hamurunuzu ekmek somunu kabına dökeceksiniz ve orta hareretli bir fırında 50 dakka kadar, ya da ekmeğin içine batırdığınız kürdan kuru çıkıncaya kadar pişirmelisiniz.

Peki bu un karışımı ile muffin yapacaksak:
Muffin kaplarına, hamur kapları 2/3 oranında kaplayacak şekilde döküp 15-20 dakika kadar pişirin. Ya da kürdan testine güvenin.

Bu un karışımı ekmek makinesi için değil tekrar hatırlatayım. Sanki kek yaparmışçasına akan bir hamur ile fırınınıza verebileceğiniz bir tarif bu. BEn kalpli kek kalıbında yapmayı düşünüyorum mesela....

Posted by Picasa

Ekmek Salatası

Bugünlerde yenmeyen, çöpe giden ekmeklere iyice üzülür oldum. Her ne kadar dikkat etsem oldukça yüksek oranda ekmek ziyan oluyor. Bu şehir, benim şehrim gibi daha çok serçe ve kumru ile süslenmemiş ortalık hep karga dolu...Ama o da bir can deyip onlara da arada ekmek veriyorum tabi. Ama henüz süreklilik kazanamadım çünkü bu da bir organizasyon istiyor :)

Kalan ekmekleri değerlendirelim derken derken geçen gün Sabah Gazete'sinde Ayşe Tüter'in ekmekli bir salata tarifine rasladım. Raslamamış olanlara, Tüter'e sevgi ve selam yollayarak, tarifi aktarıyorum

Malzemeler:
* 1/2 adet ekmek (bayat)
* 3 çorba kaşığı ceviz içi (iri dövülmüş)
* 1/2 çay bardağı tahin
* 1 adet limon suyu
* 4 diş sarmısak (dövülmüş)
* 1 çay kaşığı kimyon
* 1 çay bardağı su
* 2 çorba kaşığı zeytinyağı
* 1/2 demet maydanoz (kıyılmış)
* 1 adet domates


Ekmekleri ufalayın. Kızdırılmış zeytinyağında renkleri altın sarısı oluncaya kadar kısık ateşte karıştırarak kızartın.
Maydanoz ve cevizleri ekleyip, harmanlayın. Servis tabağına yerleştirin.
Tahin, limon suyu, sarımsak, kimyon ve suyu iyice karıştırıp, ekmeklerin üzerinde gezdirin.

Domateslerin kabuklarını soyun, çekirdeklerini alın. Küçük küpler şeklinde doğrayın.
Salatayı domateslerle süsleyip, bekletmeden servis yapın.

Not: Fotoğraf bana ait. Türk ekmeği denemem sonucunda elde ettiğim ekmekler. Posted by Picasa