Cuma, Mayıs 26, 2006

Ekmek yoksa Brioche Yiyin !!!

Ekmek bulamıyorlarsa Pasta yesinlerdemiş güya Marie Antoinette açlıktan nefesi kokan devrim öncesi Fransa halkına… Ve ardından olan olmuş kıyamet kopmuş ve kafalar da tabi…

Yukarıdaki cümlede 2 hata var…

1.si Bunu Marie Antoinette (16. Louis’nin karısı) dememiş (ben de çok şaşırdım- Bize tüm eğitim hayatımız boyunca yanlış bilgi mi verdiler yani?) (gerçek diyen patavatsız –rahmetli- 14. Louis’nin karısı Marie-Therese, bakınız Wikipedia)

2.si diyen her kimse “Pasta” yesinler dememiş, Brioche yesinler demiş.

Sanırım bu daha affedilir bir laf, çünkü Brioche pastadan oldukça mütevazı ama ekmekten daha hallice bir ekmek türü işte.

Bugün Marie-Therese’in sözünü doğrular bir durum var evimizde: Ekmek yok ve biz bu yüzden Brioche yemeyi planlıyoruz. Ve buna kimse sinirlenmiyor.

Kadının halden anlamayan bir gaf-yapar olduğunu düşünmek istiyorum. Bir kral eşi ekmek ile brioche arasında en başta minimum 3 yumurta (hatta 4 ) farkı olduğunu ne bilsin? Bilse de yumurtanın bile bir dönem insanları için zengin gıdası olduğunu ya da… Yumurta ile de kalmıyor iş, bir de yarım ¼ kap tereyağı var, süt var ve kimi zaman kuru üzüm bile var (gerçi kuru üzüm tercihe bağlı)

Hemen malzemeleri veriyorum:

3 yumurta (oda sıcaklığında)
1/3 kap süt (oda çok soğuk olmasa iyi olur tabi)
¼ kap tereyağı (ben 2 kaşık kadar tereyağı koydum kalan kısmı zeytin yağı ile doldurdum- hatta tam da doldurmadım)
3 kaşık şeker
¾ çay kaşığı tuz
3-1/3 kap un
1 çay kaşığından biraz fazla aktif kuru maya (instant maya DEĞİL DİKKAT)

Malzemeleri sırasıyla ekmek makinenizin teknesine koyun. Hamur ayarında çalıştırın. BU 1,5 saat demek.

Muffin ya da küçük kek kalıplarınızı yağlayın (benim kalıplarım yağlanmasa da oluyor, sizinkiler de öyleyse yağlamayın)

Hamurunuzdan küçük bezeler yapıp kalıplara yerleştirin. Bu bezelerden daha da küçük yuvarlaklar yapıp yine büyük bezelerin üzerine biraz yana doğru oturtun.

1 yumurta daha gerekli. 1 kaşık şekerle hafifçe çırptığınız yumurtayı tüm brioche’ların üzerine sürün, 190 derece civarı ısıtılmış fırına verin.

12-15 dakika sonra, ya da altın sarısı bir renge büründüğünde brioche’larınız fırından alabilirsiniz.

Denememek olmaz. Çünkü sonuç gerçekten çok tatminkar……

Fakat kraliçe önerisi bu ekmekçikler sizden çok evlatlarınıza hitap etse iyi olur...Her bir top 227 kalori ediyor.. Ayrıca bu kadar besine yerlerinde hiç durmayan ev zıpzıpları daha çok ihtiyaç duyuyor olsa gerek. Baksanıza biz oturmuş kalmışız bilgisayar başında :) Posted by Picasa

Perşembe, Mayıs 25, 2006

Yeni Dünya'nın Geleneksel Ekmeği: Tarçın-Kuru Üzüm el ele...

Kimileri süt tozu kullandığım tariflere pek yanaşmıyor biliyorum.

AMA ben illaki evde süt tozu bulundururum ve tariflerimin çoğunda bu besin değeri yüksek malzeme bulunur.

Bu kez pişireceğim ekmeğin içinde hiç ama hiç süt tozu olmasın dedim. Bir de her evde olabilecek malzemeler :)

İşte size Tarçınlı kuru üzümlü ekmek...

Nadiren kurcaladığım bir ekmek kitabım var, hani şu yaban ellerden gelen....Tarif oradan.

Ayrıca kitapta bu ekmek geleneksel olarak tanımlanıyor, belirtmek isterim. (Zaten internette biraz dolanınca illaki bu iki malzemenin girdiği ekmek tarifi ile adım başı karşılaşıyorsunuz muhtemelen) Bir de benim sayfamda olsun dedim.

1 kap + 4 kaşık süt
1 yemek kaşığı tereyağı yada elma haşlaması
3 kap un
1 kaşık şeker (tercihan kahverengi şeker)
1-1/2 çay kaşığı tarçın
1 çay kaşığı tuz (ya da 3/4 çay kaşığı)
2 çay kaşığı instant maya (ya da 1 çay kaşığı aktif kuru maya- ama ben aktif maya ile denemedim bu tarifi)
1/2 kap kuru üzüm


Not:Ben kızım daha bir iyi beslensin saplantısı ile yine keçiboynuzu tozu koydum 3-4 kaşık, ekmek o yuzden kahverengi. Siz tabiki koymasanız da olur.
Aroması tarçından bile fazla imiş meğer keçiboynuzunun.. Ben hiç tarçın kokusu almadım... Ama tadına diyecek yok.

Son bir not...Süt tozu ile pişrdiğim ekmekler daha bir süngersi oluyor sanki...En azından uzun vadede dokusunu daha iyi koruyor ekmek.

Yine süt tozunu övemeden duramayacağım: tıklayın...

temel ekmek ayarında, 1, somun olarak pişirin.

Bir de yediğiniz her dilimin 135 kalori ettiğini de unutmayın....:( bu ekmekte) Posted by Picasa

Salı, Mayıs 23, 2006

Ekmek kokusu yayılmış evler....

Bu harita, dünyanın dört bir yanında yüzlerce mutfakta (eğer sadece sayfaya bakıp çıkmıyor da tarifleri de deniyorlarsa eğer) benim ekmeklerimin piştiğinin göstergesidir....


Ekmeklerimizi koparıp koparıp bölüşmesek de kokusunu paylaşıyoruz işte....

Ne mutlu bana :) Posted by Picasa

Çarşamba, Mayıs 17, 2006

Bir başka besin bombası (k)ekmek

Son zamanlarda fark etmişsinizdir besin bombası yiyecekler hazırlama gayreti içindeyim. Bunun nedeni de belli: evdeki iştahsız minik.

Ancak herkesin beğeneceği bir tat elde etmek demek kızımın da bunu beğeneceği anlamına gelmiyor: geçen gün yaptığım miniklere besinli soya unlu kekler buna iyi bir örnek.

Konu komşu eşliğinde bitirdik güzelim kekleri, Nehir şöyle bir, bir tanesini kenarından kemirip kalan parçaları su bardağının içine ufalarken…

Acaba çok tatlı sevmiyor mu?

Olabilir.

Çünkü dün “şu an pişiriyorum,” dediğim keçiboynuzu tozlu (k)ekmek’de yalnızca 3 kaşık şeker vardı ve Nehir bayıldı… Sadece o mu? Ben de, ah ben de (ben beğenmemeliyim. Düz mantık =Beğenirsem çok yerim, çok yersem kilo alırım)

Gerçi keçiboynuzunun faydaları üzerine yazdığım yazıda dikkatinizi çekmiştir bu güzelim yemişin içinde yüzde 47 oranında şeker var, kendine göre ekstra tat veriyor eklediğiniz şeye ama asla ve asla işlenmiş şeker kadar kalori eklemeden.

Bir de keçiboynuzunun “ağaçta yetişen çikolata” diye adlandırıldığını ama çikolatadan % 60 daha az kalori içerdiğini de belirtmiştim hatırlarsanız. Ayrıca yalnızca 3 çay kaşığı yağ (şimdiye kadar hiç bu kadar az yağ kullanıp da başarıya ulaşmamıştım-- o yüzden yağ yerine elma sosu (haşlaması) kullanıyorum genelde biliyorsunuz--) ile yapılmış bir (k)ekmek bu.

Çok da çekinerek yemesek de olur ...

Nasıl Yapılıyor?

1 – ¾ kap ılık su’ya
2 çay kaşığı kuru maya koyun 10 dakika kadar bir kenarda bekletin.

Ardından üzerine

3/4 çay kaşığı tuz
3 yemek kaşığı şeker
3 yemek kaşığı süt tozu
3 yemek kaşığı keçiboynuzu tozu

3 çay kaşığı sıvı yağ (yağın azlığına bakar mısınız!)
1 yumurta (oda sıcaklığında)


1 kap tam buğday unu
1-1/2 kap beyaz un
½ kap mısır unu
1 kap soya unu

ekleyin, (ben kek ayarında yaptım siz temel ekmek ayarını da deneyebilirsiniz) makineniz karıştırırken hamurun cıvıklığı sizi rahatsız ederse biraz daha beyaz un ekleyin ama birkaç kaşık gibi.

Bip sesinden sonra bolca kuru üzüm ekleyerek size düşen işi bitirin.

Keçiboynuzunun hoş aromasının evin içine dağılmasının tadını çıkararak başka işleriniz ile ilgilenebilirsiniz artık.

Sonuç: Çok iyi kabardı, ama sonlara doğru üzeri düzleşti. Hiç sorun değil, tadı çok hoştu. Hele kuru üzümler öyle yakıştı ki. Sanırım sık sık yapacağım.

Aktarlardan keçiboynuzu tozu edinebilirsiniz.Yok değilse kakao ile de yapılabilir bu ekmek. Ancak şeker oranını oldukça arttırmanız gerekecektir
.
Posted by Picasa

Salı, Mayıs 16, 2006

Keçiboynuzu diye bir nimet...

Çocukluk anıları hafızamızın bir köşesinde derli toplu duran bir kitap gibi gelir bana hep.

Karıştırın bakalım o en değerli kitabınızı, kara kuru , eğri büğrü ama tatlı mı tatlı meyvelerle süslü keçiboynuzu ağacının altında duran görüntünüzü kaç ayrı sayfada göreceksiniz.?

Ben kimselerin göremeyeceği bu özel kitabımda bu tür resimlere o kadar çok rastladım ki anlatamam. Sanırım yalnız değilim… Öyle değil mi?

O günlerde beni ilgilendiren bu kavruk görünümlü meyvenin kabuklarından ve çekirdeklerinden sıyrılıp bir an evvel balına ulaşmaktı. NE yalan söyleyeyim meyvenin boyuna posuna göre özünü az bulurdum. Ama hanımeli özleri ile bile idare etmeye alışmış bir çocuk olarak yine de keçiboynuzu balı beni için bir şölendi.

Seneler geçti, hayatıma “bilgi” girdi. İşte bu yüzden bazı şeyler masumiyetini yitirdi. Ama daha da bir değerli oldular benim için. Bunlardan biri işte keçiboynuzu.

İzmir’e gittiğimde, her zaman Kemeraltı’na inme nedenlerimden biri olan Değirmen’e de (bakliyat ve her tür tuhaf toz satan aktarvari bir yer) uğradım tabiî ki.

Oradan aldığım ve eve gelir gelmez bankoya dizdiğim tozlar ortaçağda yaşıyor olsak engizisyona sevk edilmeme neden olacak tuhaf renklere sahip. Zaten eşim de merak edip sordu bunlar ne diye…

Bezelye tozu
Nohut tozu
Keçi boynuzu tozu
Vs. vs.

Bugünkü konumuz tabiî ki listenin sonuncusu.

Keçiboynuzu için ağaçta yetişen çikolata diyorlar. Ama ağaçta yetişen her şey gibi “sağlıklı” sıfatını hak eden bir çikolata. Tahmin edeceğiniz üzere kakao tozunun kullanıldığı her tarifte kullanabilirsiniz. Kakaoyu rahatlıkla ikame edebildiği gibi ona nazaran çok daha düşük alerjen etkiye sahip Ayrıca çikolatadan yüzde 60 daha az kalori içeriyor.
Diyeceksiniz ki, çikolata da süt de var o ne olacak peki? Tam donanımlı keçiboynuzunun ona da bir cevabı var:
Sütte bulunup da vücudun kalsiyum emilimini azalttığı bilinen oxalic asit keçi boynuzunda yok. Ayrıca o da gerçek bir kalsiyum zengini.

8% protein, 2% yağ, 47% şeker, kalsiyum, magnezyum, potasyum, A, B1, B2 ve B5 vitaminleri ile az miktarda da demir içeriyor.

Şeker oranı dikkatinizi çekti değil mi! İşte bu yüzden de şekere alternatif olarak da kullanılıyor keklerde pastalarda.

İçinde bulunan pektin ve lignin de iyi birer sindirim sistemi dostu olmasını sağlıyor.

İşte bu yüzden ben tam şu anda keçiboynuzu tozu içeren bir ekmek pişirmekteyim.
Hele bir pişsin tarifini sizlerle de paylaşacağım.


Not:Foto adresi tam olarak şöyle http://space.cinet.it/cinetclub/emmegi/FloraFauna/carrubo1.JPG Posted by Picasa

Pazartesi, Mayıs 08, 2006

Miniklere Besinli Soya Unlu Kekler


Bir anneyi çıldırtmak mı istiyorsunuz? Çocuğunun iştahsız olmasını dileyin yüzüne karşı. Her anne nezle – grip gibi nedenlerden dolayı evlat ve iştahsızlık kavramlarını hayatında en az bir kere yan yana deneyimlemiştir. Yaşayan bilir bu çok yıpratıcı bir durum.

Gün içinde midesine giden gıda toplamda 5-10 kaşık bir şey ise eğer, ona konsantre besinler yedirmeye didinirken bulursunuz kendinizi.

Konsantre derken, suni konsantre demek istemedim. Örneğin çorbalarınızın içinde budolabında özenle saklanmış tavuk ve makarna suları vardır artık. Sebze sularını da atmaya kıyamazsınız ama bir gün öğrenirsiniz ki sebzeler buharda pişince vitaminleri içlerinde kalıyormuş- elveda sebze suları. Eşiniz tavuğu fırında daha çok sevdiği için, çocuğunuz da tavuk suyuna makarna veya çorba ile daha iyi besleneceği için artık hiç yapmadığınız bir şeyi yapar olursunuz: tavuğu ikiye kesmek. Aynı öğünde zavallı tavuğun yarı bedeni fırınlanmış, yarı bedeni haşlanmış olarak çıkar ev halkının karşısına.

İşte bu tür bir düşüncenin devam olarak içinde süt- yumurta- yağ- un- şeker derken bir çok gıdayı barındıran kekleri de çok seversiniz. Hele bugün yaptığım kekçiklerde olduğu gibi unun bir kısmı soya unu, bir kısmı tam buğday unu olursa daha da iyi…

Biliyorsunuz soya unu çok besinli. Ben de Afiyet olsun.net’de gördüğüm kahvaltılık kekler tarifini o yüzden ve yukarda saydığım diğer sebeplerden dolayı tabi ki es geçemedim.

Fakat ben tarifi revize ettim. Acaba kabarmaz mı derken ortaya kabına sığmayan kekçikler çıktı. Tadı da leziz. Bakmayın pudra şekerli olduklarına, aslında tat açısından hiç de ihtiyaçları yok bu dopinge…
Hemen tarife geçelim.

Malzemeler
1/2 kap soya unu
1/2 kap tam buğday unu
1 kap un
1 bardak şeker
1/3 kap sıvı yağ
1 çay kaşığı kabartma tozu
1/2 çay kaşığı karbonat
1 büyük bardak ayran
1 kap siyah kuru üzüm
3 adet yumurta

Öncelikle yağ ve şekeri iyice çırpın, ardından yumurtaları teker teker ekleyip onları da çırpın. Diğer tüm malzemeyi ekleyip akıcı bir hamur elde edin. Kaşıkla küçük kek kalıplarına koyun. 190 derece fırında pişirin. Posted by Picasa

Salı, Mayıs 02, 2006

Sünger Ekmek

Yumurta ve bol süt tozu sayesinde besin değeri oldukça yüksek bir ekmek. Sütlü ekmek tadını da seviyorsanız, tavsiye ederim.

1 kap hafif ılık su
1 oda sıcaklığına yumurta
1 yemek kaşığı şeker
1 yemek kaşığı zeytin yağı
1 çay kaşığı tuz
½ kap süt tozu
3 kap un
2 çay kaşığından biraz fazla instant maya


Temel ekmek ayarında, 1.5 somun büyüklüğünde ayarlayın. Posted by Picasa

Pazartesi, Mayıs 01, 2006

Yorkshire Puding puf gibi kabaran içi boş bir ekmekmiş meğer!

İzmir’e gittiğimde birçok şeyin özlemi ile nereye saldıracağımı bilemeyeceğimi az çok tahmin ediyordum. Fakat bunların başında kitapçıların geleceğini hiç ama hiç tahmin etmemiştim.

Valizimde yanımda götürdüğüm 2-3 kitabı saymazsak İzmir’den 6’sı kendime 2’si Nehir’e olmak üzere 8 yeni kitapla döndüm. Gerçi bu kitaplardan 2’sinin eski kitapçıdan alınmış 2.el kitaplar olması (ve hatta birinin babam doğmadan 2 yıl önce basılmış olması) bunların benim gözümde yeni kitap sayılmamalarını sağlamayacağını söylemek isterim.

Kitaplardan biri Prof. Dr. Arman Kırım’ın “Tazesi Makbuldür”…Bir solukta yarısını geçtiğim, anılarla yoğrulmuş damak maceralarını anlatan bu kitaptan bir adet daha alıp şu aralar evde dinlenmesi gereken bir arkadaşa hediye bile ettim.

Birkaç minik hediyenin yanı sıra bir de bu kitabı eline tutuşturduğumda “yahu niye masraf ettin,” dedi. Bense o esnada kitapçının hediye paketi telaşında fiyat etiketini iyi sökmemiş olabileceği ihtimaline takılmış, kitabı arkadaşımın elinden geri almakla meşguldüm.

İyiki de geri almışım, ülkemin enflasyon dalgalanmalarının en güzel göstergesi her halde kitapların arkalarına değişik zamanlarda üst üste- yığınak oluşturacak şekilde yapıştırılan fiyat etiketleri olsa gerek. Satıcı etiketlerden birini güzelce sökmüş, altta kalanı ise sıfırlar tarafından yok etmeyi başarabilmişti.

Şimdi diyeceksiniz ki eski fiyat az diye mi göstermemeye uğraşıyorsun? Yok yahu, eski fiyat ben aldığımdan 5,5 kat daha pahallı. Arkadaşım beni etiket yolma derdinden kurtarmak için “boş ver sökme,” derken, ben ona açıklama yapıyorum:

-Eski fiyat kalmış, ben o kadar pahallıya almadım, sen yanlış yere üzülme diye uğraşıyorum.

Uzun lafın kısası ben kitabı 2 YTL’ ye aldım, eski fiyat 11 YTL.. Hayret.

Sonra internetten baktım, Allah Allah, ideefixe’de de 2 milyon bu kitap! Nasıl olur, öyle de akıcı ve hoş bir anlatımı var ki, ayrıca damak tadı konusunda Arman hoca’dan bir sürü de ipucu öğrendim. Bir de sizlere anlatmalık bir konu çıkardım: Yorkshire Pudingi (Adına bakmayın o bir ekmek. Rosto yanına sunulmalık, krep hamurundan yapılıp fırına verilen içi boş ekmekçikler)

Yorkshire’lara geri döneceğim. Önce az önceki konuyla ilgili söyleyeceklerimi bitireyim.

İşte ben bu yüzden internetten kitap sipariş etmeyi sevmiyorum. Bu bir aptallık olabilir ama ideefixe’de bu kitapla karşılaşsam fiyatına aldanıp es geçerdim. E bir de “karşılaşsam” konusu var tabi. Ayrıca kitapçı rafları arasında dolanıp, elini bir o kitaba bir bu kitaba atmak, rasgele sayfalar açıp tüm şatafatına rağmen o kitabın senin tarafından asla okunmayacaklar, ya da bir solukta bitirilecekler listesine atılması, yani bire bir temas ve not verme sisteminin, tecrübelerime dayanarak söylüyorum, en iyi sistem olması gerçeği de var tabi.

Şimdiye kadar internetten onlarca kitap sipariş ettim. Kitapçılarda denk gelemeyeceğim kitapları bulmak adına ----örneğin “refleksoloji” nedir merak mı ettin, yap online bir tarama, bul kitabını anında ---- çoğu zaman faydalı oldu. Ama kitaplar da insanlar gibidir biraz, çok hoş bir surat, çok havalı bir kıyafet taşıyor olabilir, ama onun ne kadar derin olduğunu anlamak için alıp karşına biraz konuşman gerek… VE hatta eskilerin dediği gibi bir insanı yemekte, yolculukta ve tatilde/yatakta tanırsın en iyi (bu üç benzetmeyi gönül rahatlığı ile bir kitaba uydurabilirim kendi adıma- bir kitap sarmışsa yemek yerken de okurum, midem bulansa da yolculukta da ve tabiî ki uyumadan önce yatakta)

Velhasıl bu şehir’in kitapçılarını çok iyi bilmemek ve hatta pek rastlamamış olmaktan dolayı ne yazık ki, ya da rastlasam da Nehir benim bu yakın temas ve not verme merakıma gereken saygıyı göstermeyeceğinden, bir süre daha online kitap alışverişine mahkumum. Bunun şimdilik çok da büyük bir önemi yok aslında, en azından elimdeki kitaplar bitinceye ve bir dahaki İzmir tatiline kadar…


Gelelim Yorkshire Puding’lere…

Arman Hoca İngiltere’de okurken kendi deyimiyle gastronomik araştırmalara da dalmış… Çok milletli bir arkadaş çevresi sayesinde Meksika, Hint, Sudan ve tabiki İngiliz mutfağı hakkında ince bilgiler edinmiş. Fransız mutfağına da dalmak isteği ilk Fransa ziyaretinde Fransızların İngilizce konuşmaya karşı geliştirdikleri keçi inadı yüzünden duvara çarpmış ve İngiltere’ye döner dönmez 6 ay boyunca kendi kendine Fransızca çalışmış takıntılı bir şekilde (gündüzleri de doktora için hazırlanırken hem de). Bir daha sefer o memlekete gittiğinde artık ne sipariş ettiğini biliyor ve derdini anlatabiliyormuş. Anıları ve biyografileri işte bu yüzden severim. Beni gaza getirirler. İstediğim sıklıkta çalışamadığım İtalyanca setim konusunda kendimi Arman hoca sayesinde tekrar doping almış hissettim.

Gerçi Arman hoca son yıllarda piyasaya çıkan ev kadınlığından gurmelik mertebesine fırlamış yemek tarifçilerine biraz bozuluyor ama ben asla ve asla kendimi “gurme” ilan etmeyeceğim için hoca’nın dediği beni gücendirmedi, gülümseyerek okudum.

Hala pudinglere gelemedik. Kısaca diyeceğim o ki, Arman Kırım da bir Yorkshire tarifi vermiş kitabında. Ama esas anlatmaya değer olan bu değil. Bu ekmekçikler en iyi rosto’nun yanında gittiklerinden 5 maddelik bir Rosto yapma temel tekniği var ki onu denemeyi ve anlatmayı isterim. Ama bu bir ekmek sayfası olduğu için öncelik ekmeklere…

Bu Arman Kırım’ın tarifi:
1-1/2 bardak süt
1-1/2 bardak un
1 çay kaşığı kabartma tozu (bazı tariflerde kullanılmıyor)
3 yumurta, hafifçe çırpılmış
1 çay kaşığı tuz


Un ve kabartma tozunu beraber eleyin. Bir yandan çırparak sütü azar azar una ekleyin. Yumurtaları ve tuzu ekleyip pütürsüz hale getirin. Küçük kek kalıplarını zeytinyağı ile yağ


Bu da benim internette şu adresten bulduğum ve büyükanne’nin gizli tarifi adından dolayı denediğim Y. Puding tarifi…

4 yumurta (oda sıcaklığında)
2 kap süt (oda sıcaklığında) ya da 500 mL2 kap un
1 çay kaşığı tuz

( Ben tarifi yarı yarıya aldım. Tarifi tutturamama ya da beğenmeme ihtimaline karşı bir israf önlemi olarak. )

Robotta önce yumurtaları yarım dakika kadar iyice çırpın, sütü ekleyin bir yarım dakika da böyle çırpın. Ardından un ve tuzu ekleyin, en az 2 dakika da bu şekilde çırparak sıvı hamurun kremamsı bir hal almasını sağlayın. (Esas Yorkshire Puddingler de küçük kek kalıplarına fırında pişmekte olan rosto'nun özlü suyundan danlatılırmış, ancak ben bir miktar tereyağı parçası koymayı tercih ettim. Yağları fırında kısa bir süre tuttuğum kek kalıplarım sayesinde erittim.) Ardından hamurunuzu kek kalıplarının (muffin kalıpları) ağzına kadar gelecek şekilde hamur ile doldurup 200-205 derece civarında ısıtılmış fırına verin. Yarım saat sonra "koca kafalar" hazır.

Lafı daha fazla uzatmayayım:Sonuç harika. Bir ekmek kabartma tozu ve mayasız nasıl bu kadar kabarır? Bu tabiki iyi çırpma ve yumurta'ya borçlu olduğumuz bir şey.

Biz ekmekçiklerimizi akşam yemeğinde tükettik. Herhalde İngiliz olmadığımızdan olsa gerek bunu rosto veya herhangi bir akşam yemeği yanında damak zevkimize uygun bulmadık. Fakat eşimin saptamasına kesnlikle katılıyorum:

Kahvaltı için pişiye sağlıklı bir alternatif...Hem yağda da kızarmıyor, fırından çıkıyor.
Posted by Picasa