Cuma, Mart 31, 2006

Starter- Ekşi Maya Gün 2: Beklerken Boş durmayalım

Ekşi Maya (starter) bir köşede ekşimeye devam ediyor. Buna eminim çünkü bulunduğu oda ekşi ekşi kokmakta. Sanırım bu ekmek macerası için buna katlanmak zorundayım. Zaten bu sürekli olacak bir sıkıntı değil.

Ekşi mayayı bir kez tutturdunuz mu ağzı sıkıca kapanan bir kaba aktarıp buzdolabına koyuyorsunuz oldu bitti.

Dün de belirttiğim gibi kullandıkça üzerine ekleme yaparak yeniliyorsunuz (ancak her yenilemeden sonra yine bir gün açıkta kalması gerekiyor- ardından buzdolabına) Böylece bitimsiz gibi gözüken bir malzeme (ki bundan sonra sık sık ekşi maya bazlı makine ekmeği yapmayı düşünüyorum) her dem elinizin altında olmuş oluyor.

Hemen açıklayayım bu fotoğraf hazırlayacağımız ekşi maya ile yapmayı umduğum ilk ekmek olan Fransız ekmeğinin şeklini göstermek üzere seemecook sitesinden ödünç alındı

Nerde kalmıştık ?

Evet evet....Ekşi maya hazırlama aşamaları hakkında gün be gün yazmaya karar vermiştim biliyorsunuz: Ancak bu gün mayamın peçesini (tülbent) kaldırdım baktım ki kayda değer bir gelişme yok tarifin neden günde en az 2-3 kere karıştırın komutunu verdiğini anlamamı sağlayacak dibe çökme ve tüm suyun tepede kalması durumu hariç).

Ben de durum ile alakalı başka bir yazı yazmaya niyetlendim…

Ekşi mayamız hazır olduğunda seçip yapmak üzere her gün bir başka ekşi mayalı tarif sunacağım size…Fotoğraf işine gelince, Bahar geldi (Bahar’ın baş harfini küçük harf ile yazmak içimden gelmiyor- çok seviyorum bu mevsimi) nasıl olsa uygun bir fotoğraf çeker koyarım tarifin yanına….(Gerçi bugünkü fotoğraflar demin de belirttiğim gibi seemecook sitesinden, bize yardımı olsun- açıklayıcılık kazansın tarif diye seçildi)

Ekşi Maya temelli Fransız Ekmeği


1-1/2 lb ekmek malzemesi
1-1/4 kap ekşi maya (starter)
2 kaşık su
3 kap un
¾ çay kaşığı tuz
2 çay kaşığı instant maya (ya da 1 çay kaşığı aktif kuru maya- ancak ben bu ikincisi için çok tecrübeli olmadığımdan garanti veremiyorum)
Mısır unu (yağlı kağıda serpmek için)
Hafifçe çırpılmış 1 yumurta beyazı
1 kaşık su

2 lb ekmek malzemesi
1-3/4 kap ekşi maya (starter)
¼ kap su
4 kap un
1 çay kaşığı tuz
2-1/2 çay kaşığı instant maya (ya da 1-1/4 çay kaşığı aktif kuru maya- ancak ben bu ikincisi için çok tecrübeli olmadığımdan garanti veremiyorum)
Mısır unu (yağlı kağıda serpmek için)
Hafifçe çırpılmış 1 yumurta beyazı
1 kaşık su

1-Somun büyüklüğüne karar verip ilk beş malzemeyi tekneye gerektiği kadar koyun ve makinenizi hamur programında çalıştırın.Süre bittiğinde hamurunuzu alıp şöyle bir yoğurun ve üzerini kapatıp 10 dakika kadar dinlenmeye bırakın.

2-Hafifçe unlanmış yüzeyde hamurunuzu dikdörtgen şeklinde açın. Silindir oluşturacak şekilde hamurunuzu yuvarlayın.Uçlarını sıkıştırıp kapatın ve alta döndürün.

3-Yağlı kağıdı fırın tepsisine serip üzerine biraz mısır unu serpin. Hamurunuzu kağıda yerleştirip üzerine bir kapta çırptığınız yumurta beyazı ve 1 kaşık suyu sürün. (kalanını atmayın lazım olacak)
Silindirik şekle ve uçları sıkıştırıp alta kıvırmaya karşı kafanızda soru işareti olmuış olabilir, gördüğünüz gibi sonuçta normal ekmek görüntüsü olacak. Rulo bir ekmek değil.


4-Şimdi ekmeğinizi tekrar örtüp ona ılık bir yerde dinlenmek için 45 dakika verme zamanıdır. (iki katına çıkıncaya kadar boyu)

5-Keskin bir bıçak ile3-5 çapraz çizik atın ekmeğinizin üzerine. Derinlik bir santim kadar olacak. Ekmeğin üzerine su-yumurta karışımını sürün.

6-190 derece fırında 20 dakika pişirin (ama toplamda 40 dakika kadar pişecek aslında).

7-Kalan yumurta su karışımı ile tekrar ekmeğinizi ıslatın (üzerine sürün) 15-20 dakika kadar daha pişirin…


Şimdiden heyecanlanıyorum süre tamamlansın diye....Tabiki bizim ekmeğimiz tepede gördüğümüz ekmeğe tam olarak benzemeyecek: elimde böyle bir kalıp yok, ekmeğimin altı köşeli olmaz ve bu ekmeğe çizikler atmamışlar ben en iyisi çizik atılmış Fransız ekmeği resmi de ekleyeyim buraya:
Bu resim için de http://www.alturahorizon.com/ teşekkürler.

Perşembe, Mart 30, 2006

5 gün sonra usta işi ekmek yapmak üzere kolları sıva: Starter gün 1.

Artık gerçek ekmek maya starter’ına* tekrar el atmanın zamanı geldi. Daha evvel bir kez denemiştim (allrecipes’den aldığım bir tarif ile ama sonuçtan memnun kalmamıştım. Bu kez umutluyum. Kaynağı değiştirdim. Üstelik önceki starter da hiç maya yoktu, sürekli 4 gün boyunca un ve su ekleyip karıştırarak yapılan bir starterdı. Bu seferki başka)

Henüz starterımın ilk günündeyim. Size de haber vereyim dedim, belki benimle beraber başlarsınız bu sabır denemesine…Hem 4 gün sonra starter ile ekmek makinesinde yapılacak ekmek tarifleri vermeye başladığımda eliniz göğsünüzde kalmaz (böyle bir deyim var değil mi arkadaşlar- ama böğür lafı bana biraz sert geldi, değiştirdim ::)

Peki 5 gün boyunca ne yapacağız?


Önce ilk günden başlayalım.


Genişçe bir kapta 1-1/2 çay kaşığı aktif kuru mayayı 3/4 kap ılık su ile eritin
3 kap daha ılık su ekleyin.
3 kap un, 4 çay kşığı şeker ekleyin karıştırın (mixer ile de olabilir)


Tülbent ile örtün ve oda sıcaklığında beklemeye alın. (5 -10 gün) ama ben 5 gün bekleyebileceğim. Bu arada günde 2-3 kere karıştırmayı da unutmayın. Süre sonunda hava almaz bir kaba aktarıp buzdolabına koyacağız, gerektikçe bir miktar alacağız.

Bu maya bitmiyor hiç biliyor musunuz?
Üzerine her kullanımdan sonra ekleme yapabiliyorsunuz.

her bir kap kullanımınız için: 3/4 kap un
3/4 kap su
1 çay kaşığı şeker ekleyip karıştırın. Örtüp en az 1 gün kabarcıklanmasını bekleyin. Ondan sonra buzdolabına koyun oldu bitti.


*Starter nedir derseniz, daha bir usta ekmek üretmek için gereken ilk mayadır derim. Bunun Türkçe karşılığı olmadığı için üzgünüm.



** İlk resim, starter'ın yani ekşi maya'nın (Huysuz ve Tatlı"nın belirttiği ve bana da mantıklı gelen Türkçe karşılık isim bu) ilk hali, ikinci resim ise sadece 2-3 saat sonraki hali.
Posted by Picasa

Salı, Mart 28, 2006

Sayfa Maskotu MIRNIK

Biliyorsunuz sayfamın maskotu kedimiz Mırnık.
Uzun zamandır onun resmini koymuyordum. BU akşam bu öldüren cazibe pozu verince dayanamadım resmi çeker çekmez sayfaya koymak istedim...

Biraz edepsiz bir oturuş ama idare edin artık :) Posted by Picasa

Tatlı Ekmek çeşitlemeleri için bir tarif, birçok ipucu…



Temel tarif:


1 kap süt
3 kaşık su
1 kaşık margarin veya tereyağı veya sıvı yağ
3 kap un (veya 2 kap un +1 kap tam buğday unu)
4 çay kaşığı şeker veya bal
¾ çay kaşığı tuz
2 çay kaşığı instant maya


Temel ekmek ayarı , 1,5 somun.



Çeşitleme / kokulandırma seçenekleri

1-) 1 veya 2 çay kaşığı ince doğranmış limon veya portakal kabuğu
2-) ¾ çay kaşığı tarçın veya elmalı turta baharatı*

Veya ¾ çay kaşığı balkabağı turtası baharatı**
Veya ¼ toz Hint cevizi – nutmeg,
Veya ¼ çay kaşığı karanfil,
Veya ¼ çay kaşığı yenibahar
3-) 1/3 kap sütlü çikolata parçacıkları
4-) 2 yemek kaşığı kakao (Bu durumda şekeri ¼ kap’a çıkarmanız gerek)
5-) 1/3 kap portakal kabuğu reçeli tanesi-doğranmış veya (limon veya kiraz reçeli aynı şekilde)
6-) 1/3 kap kurutulmuş vişne, erik vs. (sülfür ile kurutulmuş kuru kayısı kullanmayın- mayalanma sürecini olumsuz yöne etkileyebilir, sanırım gün kurusu denilen kayısılar daha uygun olacaktır.)
7-) 1/3 kap doğranmış ceviz veya badem.

Bu çeşitleme seçeneklerinden biri veya bir kaçını seçebilirsiniz.

Temel tarif malzemelerini tekneye koyduktan ve temel ekmek ayarını seçtikten sonra baharatlar hariç diğer ek maddeleri bip sesinden sonra koymak üzere beklemeniz gerek. Baharatları tabiî ki ilk başta koyuyorsunuz.

Glazürler:

Basit Glazür:
Küçük bir kapta ½ kap (elediğiniz) pudra şekerini ve ¼ çay kaşığı vanilyayı yeterli oranda sıvı ile karıştırın (süt, meyve suyu, rom veya likör seçeneklerinden biri veya bir kaçı ile 1–3 kaşık arası sıvı edecek kadar )

Çikolata Glazür:
Küçük bir kapta ½ kap (elediğiniz) pudra şekeri, 1 kaşık kakao ve ¼ çay kaşığı vanilyayı 1- 3 kaşık süt ile karıştırın.

Ekmeğiniz soğuduğunda glazürü üzerine serpiştirin.


*Elmalı Turta Baharatı :
1/2 çay kaşığı tarçın
1/4 çay kaşığı Hint cevizi-nutmeg rendesi
1/8 çay kaşığı yeni bahar
1/8 çay kaşığı toz kakule


**Bal kabağı Turtası Baharatı
1/2 çay kaşığı tarçın
1/4 çay kaşığı toz zencefil
1/8 çay kaşığı hint cevizi-nutmeg rendesi
1/8 çay kaşığı yeni bahar

Ben glazürü deneyecek sabıra sahip olamadım. İlk dilimi yer yemez de (ki o fotoğrafta gördüğünüz dilimdi) yazıyı sayfaya koymak için sabırsızlanmaya başladım.
Çünkü ekmeğim çok hoş oldu. Tadı damağımda kaldı.
Benim çeşitlemem kakolu ve portakal kabuklu..Portakal kabuğu-kakao drajelerini çok sevmemden bu şeçimim.

Ancak kabuk sertliğini yitirmiyor, kokusu mükemmel bir şekilde ekmeğe işlese de.

Eğer bu kokudan vaz geçmek istemiyorsanız portakal kabuğu rendesi kullanmanızı tavsiye ederim. Ben doğrayıp koydum, yumuşamadı.

Ya da en iyisi taze kabuk rendesinin yanı sıra portakal reçeli parçaları koymak da olabilir…

Not: Tarif'i Better Homes and Garden kitabımdan aldım Posted by Picasa

Pazar, Mart 26, 2006

Havuç-Nane Ekmeği

Malzemeler
1 kap süt
1 kap rendelenmiş havuç
1 kaşık bal + 1 kaşık şeker (ya da 2 kaşık bal ya da şeker)
1 kaşık margarin ya da tereyağı
2 kap tam buğday unu
1 kap beyaz un
(miktarı size bağlı) keten tohumu
1 çay kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı nane
2 çay kaşığı instant maya



Havucumun tadı öyle pek de ben buradayım diye bağıran türde değildi, hele bir yaz gelsin şeker havuçlarını kıtırdatmaya başlayalım o zaman daha iyi hissettirir kendini bu güzel sebze ekmekte. Ama nane tahmin ettiğimden de baskın çıktı ve yakıştı ekmeğe.

Çocukluğumun nane – limonlu günlerini mide bulantısı ile bir tuttuğumdan nane kokusunu pek sevmem aslında… Ya da “sıcağa girmiş” nane kokusunu demek daha doğru. Yoksa nane parmaklarının arasında ezdiğinde “kız” gibi güzel kokar, benzersizdir.

Nasıl olduysa karar verdim ekmeğime nane koymaya..Hani çorbalara ateşten almaya yakın koyarlar ya bu otu, kokusu uçmasın da kalsın diye, ben de dedim ki kendime “ta en başında koyarak tekneye, kokusunun uçup gitmesini sağlarım, geriye hafif bir aroma ve yeşil noktalar kalır.”

Öyle olmadı. Ama hoş oldu.
Üzerine peynir sürdüm yedim. Bir daha kestim bir daha yedim….

(Temel programda, 1,5 somun ve medium kabuk rengi ayarında) Posted by Picasa

Pazar, Mart 19, 2006

Görmeyenler için bir kitap da siz okuyun.....

Çocukluğumda en büyük korkum (ve hala da sanıyorum) kör olmaktı…Ailem benim karanlıktan korkmamı sağlayacak hiçbir yanlışta bulunmadı (ne yazık ki kimi aileler çocuklarını cezalandırma amacı ile karanlık odalara kapatırlar- bunu yapacaklarına dövseler daha iyi diyeceğim neredeyse!) ama yine de ben karanlıktan hep korktum.

Hatta o kadar ki, gece yarısı uykumun orta yerinde ışıklar kesildiğinde, dışardan sızan ışığın bile yokluğunu fark eder sıçrarım yerimden…

Tek derdim ışık da değil üstelik. İnternetti, kitap okumaktı, patchwork’tü, kurdele nakışıydı, gökyüzünün mavisi- pamuk bulutların florasan beyazı, uç uç böceğinin kırmızısı, kavak yaprağının ön yüzü ile arka yüzünün yeşilinin farklılığı derken derken hayata tutunmamı sağlayan tüm bu detayları düşününce….


Görmeden yaşayan insanlar için yapabileceğimiz şeyler olmalı…

Bir kitap olmak onlar için mesela…Evet cümlem yanlış değil.. Onlar için bir kitap okuyun, hayatlarında bir kitap olun…

Yanılmıyorsam 98’di, İzmir İl halk Kütüphanesi’nin bünyesinde yer alan “Görmeyenler” bölümü ile ilgili bir haber yapmıştım. Orada çalışan ve gözleri görmeyen Siyasal mezunu bir bey vardı. Eşinin gören biri olduğunu, böylece her gün işe gelirken uyumsuz renkler içeren bir kıyafet seçimi yapmadığını, TV’de film seyrederken (ya da dinlerken) bazı sahnelerde eşinin açıklamaları ile her şeyi daha iyi anladığını ve bir de en önemlisi belediye çalışmaları yüzünden düz yol sandıkları yerlerin görünmez tuzaklara dönüşlüğünü anlatmıştı…

Bir de bana demişti ki: İsteyenler gelip kütüphanede kitap seslendirebilirler ya da bir görmeyenin görevlinin brail alfabesi yazan özel daktilolarda yazması için gönüllü okuyucu olabilirler.

Hep bunu yapmayı hayal ettim. Hayat koşuşturmacası içinde olmadı gitti.
(Çalışıyordum, onların mesaisi ile uyuşamadım- Sonra da şehir değiştirdim zaten.)

Geçen gün aklımdan geçti: bir okuyamadım bir kitap olsun diye…Ve birkaç gün içinde internet denen derya kendiliğinden (benim araştırmam ile değil) karşıma bir sayfa çıkardı, inanamadım.

Artık kitap seslendirme işini evinizden de yapabiliyorsunuz. NE güzel. İnanılmaz hatta…

Üstelik telif hakları vs. ile de ters düşmeden…

Kendiniz için kitap okuyorsunuzdur mutlaka, birini de bu bir kere seslendireceğiniz kitapdan defalarca yararlanacak yüzlerce görmeyen için okuyun.

Ben kafama koydum…Görmeyenler bebek yapmıyor mu? Ben hamilelegimin her aşamasını gün be gün, hafta be hafta internetten takip etmiştim. O halde keyifli bir anlatıma sahip olan bir hamilelik günlüğü var (Ece’nin Hamilelik Günlüğü) onu okurum (hem zaten gereken vakitte okuyamamıştım, geçen gün elime geçti sadece göz attım.Şu anda okumamın bir faydası olur )…

Peki ya Siz ne okuyacaksınız?


Not:

**Benim bu konuda karşıma çıkan ilk sayfa: http://www.seslikitapgonulluleri.com/

Bu sayfada kendi kendinize kitap kaydı yapabilmeniz için indirmeniz gereken program ve yapmanız gerekenleri bulabilirsiniz (tabiî ki okunmuş kitapların listesini de)

Aslında bu sayfa ile bağlantılı bir mail grubu var ki sayfada şu şekilde tanıtılıyor:

KİTAP SESLENDİRMEYE BAŞLAMADAN ÖNCE http://groups.yahoo.com/group/seslikitaplar/ ADRESİNDEKİ MAİL GRUBUMUZA ÜYE OLUNUZ.SEÇTİĞİNİZ KİTABI MUTLAKA KİTAP ARAMA MOTORUMUZDAN DAHA ÖNCE OKUNMAMIŞ OLDUĞUNU DENETLEYİNİZ.

Bu sayfa sayesinde bir gönüllü olursanız okuyacağınız kitaplar Beyazıt Devlet kütüphanesine bağışlanacak.


***BU da Tempo dergisi’nin bu konudaki araştırması sonucunda ortaya çıkan işe yarar bir yazı:
http://www.tempodergisi.com.tr/life_style/09988/

Tempo’nun yazısı sayesinde sadece Beyazıt Devlet Kütüphanesi için değil İzmir-Ankara- ve İstanbul’daki bu tür kuruluşlara yardım etmek için de ne yapabileceğiz anlatılıyor.

Cumartesi, Mart 18, 2006

Gerçek Focaccia şeklinden belli olur....

Cuma günü yayınladığım ekmek makinesinde kuru domatesli – kaşarlı focaccia güzel bir ekmekti ama gerçek anlamda bir focaccia değildi açıkçası.

Focaccia = Mini pizza

dersek çok yanlış konuşmuş olmayız her halde...

Hatta söylenen o ki focaccia pizza’nın atasıymış. Daha kalın bir hamur ile yapılması ve mini boy olması bu gerçeği saklayamayacak kadar önemsiz birkaç özellik sadece.

İşte bu yüzden bloglarında yayınlasınlar ya da yayınlamasınlar focaccia yapan tüm arkadaşlara benimki pek tanıdık gelmemiştir…

Benim verdiğim tarif o gün elini hamura bulamaya üşenenlere göre… Ancak bir dahaki sefere söz konusu ekmeğimi ille de makine katkısı ile hazırlamak istiyorsam hamur programını kullanarak gerisini de 10 parmağıma ve iki "aya"ma teslim ederek yapmak istiyorum.

Ama öncelikle küçük bezelere böleceğim ve elimle yassıltacağım hamura parmaklarımla küçük oyuklar açmam gerek. Ardından bu bezelerin üzerine daha önceden yağda sotelediğim soğan – sarımsağı ve haşlanıp süzülmüş domates kurularını yerleştirmem tabiî ki…Fırına vereceğim focacciaları indirmeden 5 dakia kadar evel kaşar rendesi ile de mükemmelleştirirsem iş tamamdır.

Önceki tarifteki makine hamuruna alternatif bir başka tarif isterseniz:

(4 kişilik hamur)
3/8 kap su
1 kaşık zeytinyağı
1 kap un
½ kaşık şeker (önceki tarif şekersizdi)
½ çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı instant maya

Daha önce yapılıp yayınlanmış bir kaç alternatif focaccia:

Sibel’in Kahvesi







Yararlandığım resimler: http://www.mniammniam.pl/p.php?p=5825
ve adları yanlarında yazılı olarak link verilmiş bloglar veya yemek siteleri...
Posted by Picasa

Cuma, Mart 17, 2006

Domates Kurulu- Kaşarlı Focaccia

Evde parmezan peyniri yok ama bizim deyişimizle kaşar, İngilizce konuşulan ülkelerde adlandırıldığı şekliyle Kashkaval var…

Eski kaşar olsaydı daha iyiydi ama, midesini üşütmüş , birkaç azı dişini birden çıkarmakta ve yatağında (umarım) mışıl mışıl uyumakta olan bir bebek ile ancak bu kadarına razı olacağım.

Tarif Lora Brody ve Millie Apter’ın Bread Machine Baking adlı kitabından, ekmeğe adını veren kuru domatesler ise Mantarci Pandora’dan (hala bitiremedim- bu günler için özenle sakladım)…

Biraz Parmesan’dan bahsedelim: Saman renginde sert-keskin-kuru diye tanımlanan bu İtalyan peyniri yağsız inek sütünden yapılıyor ve 12-16 ay arasında dinlendirilip eskitiliyor…Ancak İtalya’nın Parmigiano bölgesinden gelen parmesanların ünü (bölgenin adından da belli) daha çok. “Gidip de görmek var – peynirinden yemek var” bölgede parmezanlar en az 2 yıl dinlenmeye çekiliyorlar (hatta kimi peynirler bir üniversite bitirilecek zaman kadar bir köşede bırakılıyor-muş).

Ama dediğim gibi benim peynirim kaşar ve eski bile değil, tazecik. Ama bir kaşar delisi olarak bu ekmeği seveceğime inanıyorum (hazır kızım uyurken –ekmek pişmeden giriş bölümünü yazayım dedim de).

Ekmeğimize her nekadar Focaccia adını vermişlerse de umarım pişti sinyali çaldığında gerçek bir Focaccia ile karşılaşmam, çünkü bu addaki ekmeklerin en büyük özelliği kabarmamış- düz ve geniş olmaları… İster pizza ister ekmek hamurundan yapılıp içine soğan, peynir vs konup çorba yanında veya atıştırmalık yenmesi de tabiî ki.

Başka focaccia Deneyimi olanlar lütfen fotoları ile beraber anılarını paylaşsınlar.
Neyse biz malzemelere dönelim



1-1/4 kap su
3 kaşık zeytin yağı (Akdeniz’e ihanet ettim bu oranın yarısını haşlanmış ezilmiş elma ile dengeledim)
2 çay kaşığı kadar sarımsak rendesi, isterseniz daha çok.
1 çay kaşığı tuz (ben yarım daha koydum)
ŞEKER YOK (BU İLGİNÇ BİR NOKTA- İŞTE BU YÜZDEN KABARMAYABİLİR EKMEĞİM)
1/3 kap mısır unu (bu da pek kabarmayı sevmez)
3 kap beyaz un
3 çay kaşığı instant maya


Bip’den sonra
Önceden haşlayıp süzdüğünüz doğranmış yarım kap kadar kuru domates
Yarım kap kadar da kaşar peyniri rendesi.

Temel ekmek ayarı…


Sonuç: Eğer kabaran ekmeğe focaccia denmiyorsa bu bir focaccia değil.
Tadı da leziz. İnceden bir domates kurusu tadı damağınızda kalıyor. Ama kaşar tadını aldıgımı söyleyemem..

Denemelisiniz.
not: İlk foto bana ait, sonraki amazondan ve sonraki de http://www.altweibersommer.de/ ssayfasından alınma...
Posted by Picasa

Çarşamba, Mart 15, 2006

Saray Mutfağından Lezzetler--Birinc Herisesi


Bir tavuğun göğsü
1 kap prinç
1 kap süt
1 kaşık şeker
Gülsuyu

“San’atı oldur kim iki semiz tavuğı bak itdükten sonra ocağa koyasın bir mikdar kaynaya, kefin alasın, kanı çıka çıkarasın, tavuğı göğsünı etini alasın, suyını sıkasın, dahi didesinetini tırnakla til til olana kadar, yumuşak didesin, olduğı eyi ola,mezkurtavuk suyunı bak süzesin, kefi kamlıya, birinci bak tutasın yuyasın, dahi ol süzülmış tavuk suyunda ısladasın, dahi ısıcak kül üstüne koyasın tura, ıslana, ta suyu yuda0,ıs slanub temam olduktan sonra tazesüdle bişüreler, gereği gibi kaynıya, kebceyle karışdurasın ta dibi yanmıya, tuzunu temam desin, ne artuk ola ne eksik ola, ineceğine yakın, şekerin katasın, dadı lezzeti tamam ola, ondan sonra ol didilmiş tavuk göğsün koyasın, karşdıra indiresin, bir mikdar tatlu arınmış sayağı koyasın, ta alışınca tura, kablara kotaralar, üstüne güllab saçalar, şeker unın ekeler, yiyeler.”
Şirvani

Evde var olan ile bu ayın “Ye” etkinliğine katılayım dedim, olmayan Osmanlıcam ilerledi.
2-3 yıl kadar önce internet üzerinden siparişle bir kitap almıştım:

Sultan Sofraları. 15. ve 16. Yüzyılda Osmanlı Saray Mutfağı
adında. İçindeki tarifler Stefanos Yerasimos’un uzun araştırmaları sonucunda derlenmiş …

Ancak kitabım geldikten sonra ben onu bir başucu başvuru kitabı yapamadım. Bunun nedeni kalp damar rahatsızlıkları saplantımdan dolayı (hepimizin bu saplantıya sahip olması gerek belki de) kırmızı eti mümkün mertebe eve sokmamadan kaynaklanıyor (gerçi artık evde çocukluğa geçmekte olan bir bebek var ve ben onu bu anlamda ihmal etmemeye çalışıyorum) .
Bu son paragraftan anlamış olmalısınız, Sultanlar (kırmızı) et yemiş de başka bir şey yememiş sanki…

Ama yine de kitabın içinde bana da hitap edecek birkaç tarif yok değil tabi…

Pirinç ve tavuk (entegre tesisler sayesinde tüm tavuk fobimizi yendik) zaten bizim “sarayın” mutfağının sık başvurulan malzemeleri…
Neyse uzatmayayım. Tarifin kitapta günümüz Türkçesine uyarlanmış hali de var tabi. Ama ben kendimce yaptığımı özetleyeyim.

1 tavuğu iyice haşladım. Göğüs beyaz etini soğumadan iyice didikledim. Pirinci sıcak tavuk suyunda bekletin emsin dese de tarif, ben 1 kap pirince 1 kap tavuk suyu olmak üzere haşlama yaptım (vaktim dardı).
Ardından 1 kap süt ekleyip (tarif 1/3 litre diyor) haşlamaya devam ettim. (kapağı kapatın pirinçler pişsin)
Tavuklar ve sütte pişmiş pilavı bir araya getirdim, tuzunu ektim. Ardından üzerine tarifin dediği gibi 1 yemek kaşığı şeker serptim (benim de tuhaf olacağı ile ilgili şüphelerim vardı ama o da ne! nasıl yakıştı şeker heriseme) Gülsuyum yoktu serpemedim ama zaten gülsuyu serpseydim eşim yemeği tatmazdı bile…

Eşime sunarken yemeği

-Bak bu çok özel bir yemek
Dedim
Dedi ki
-E bu bir bulamaaaaaç..

-Hayır efendim bu bir herise, hemi de Birinc Herisesi devletlum….

Önünden çekemedim yemeği…

Kızımın da dişine göreydi, benim de…
Afiyet olsun deneyene… Posted by Picasa

Cumartesi, Mart 11, 2006

BATH'dan 2 Kadın bir EKMEK


İngiltere’ye hiç gitmedim. Ama gitmeyi istemek için birden çok nedenim oldu… Nedenlerimden biri müzik* biri de edebiyat ile ilgili. Son olarak da “ne kadar geniş ve ne kadar yeşil o kadar iyi” diye düşündüğüm kırlar…

Müzik kısmını dibe (dip nota attım) çünkü ekmeğimize bağlayacağım hikaye işin edebiyat kısmı ile alakalı..Kırlar mı? Onlar zaten her konunun içinde varlar….

Bir Jane Austen vardır bilir misiniz? Belki de bilmediğinizi sansanız da bilirsiniz? Mansfield Park (Dilimize Umut Parkı diye çevrildi), Emma, (Gwyneth Paltrow ile film), Sense and Sensibility (Kate Winslet ile film), Northanger Abbey, Persuasion (İnanç diye çevrildi) en sevilen romanlarından.

Ama bunlar size hala bir şey ifade etmediyse “Aşk ve Gurur” (Pride and Prejudice- Gurur ve Önyargı) mutlaka edecektir. Vizyondaki en romantik dönem filmini duymayan kalmadı sanırım.

1940’tan beri 7 kez filme alınmış Gurur ve Önyargı. Elizabeth Benneth ve Mr Darcy adları altında kimler kimler oynamış (ama içlerinde en güzel bakan aktör her halde Colin Firth’tü ve o aynı adla bu popüler romana gönderme olarak Bridget Jones’un günlüğünde de rol aldı).

Bir Austen fanatiği olarak son versiyonu henüz seyredemediğimi itiraf etmeliyim. Bunda minik Nehir’in payı yok değil. Ama bir punduna getireceğim ve sinemada koltuğuna gömülerek – sağımdaki solumdaki karanlığın oluşturacağı tünelden hızla perdeye kayarak, 19. yüzyıl romansında bir anda var olarak izleyeceğim bu seferki versiyonu….

Peki ama bugün ev halkının sofrasına düşecek ekmek ile bütün bu anlattıklarımın ne bağlantısı var?

BATH….Austen’in sağlığında sıkça ziyaret ettiği bir kaplıca kenti.. İşte tüm bağlantı bu…

Bir başka tarihi kişiliğe geçiyoruz şimdi. Ama gerçekten var olup olmadığına Austen kadar emin olamadığımız bir fırıncı kadın: Sally Lunn



Bath işte bu iki isimle anılıyor, Austen ve Lunn.. 2 kadının imza attığı bu şehirde ekmek pişer de kokusu bize düşmez mi?

Söylenen o ki, Lunn tarifi kendinde saklı müthiş ekmekler yaparmış 1800lerde çay yanında yemelik. Çay ekmeği –ya da Amerikalıların dünyasında “kahve keki” diye geçen---dedikleri bu hamur işi bugün müzeleştirilmiş dükkanında da bol alıcı bulurmuş…

NE yazık ki Lunn için çağdaşı Austen kadar çok söyleyecek lafım yok… Ama ekmeği için sözüm çok:

Malzemeler:
3 yumurta
1/3 kap “evaporated” süt / kısmen sıvısı alınmış süt-(merak etmeyin ikame edecek bir karışım var)
1 kaşık kadar tereyağı
3 kaşık kadar elma haşlaması
¼ kap şeker
1 çay kaşığı tuz
3 kap un
2 çay kaşığından biraz fazla instant maya


Eğer tarif kendi uydurmam değil de yabancı bir siteden ya da yabancı bir yemek tarifi kitabından aldığım bir tarifse ülkemizde paketlenmiş bir şekilde satılmayan malzemelerle karşılaşıyorum zaman zaman. Ama her zaman bir ikamesi bulunuyor…

Evaporated süt: 1/3 kap kadar süt tozu ve 6 kaşık su koyun çalkalayın.

Tarife dönelim.
Bütün malzemeleri sırası ile tekneye koyun. Temel ekmek ayarında ve light kabuk rengi seçili olarak makinenizi çalıştırın.

Sonuç olarak eviniz pastacı dükkanı gibi kokacak ve kitap 1,5 somun çıkıyor dese de neredeyse 2 somun yüksekliğinde inanılmaz bir Paskalya çöreğiniz olacak. Evet doğru okudunuz : Paskalya.. Hem de çok hafif, muhteşem bir paskalya.

Çok önce karşı kıyıların yılbaşı ekmeği diye bir ekmek yapmıştım. Elimde şekillendirmem gereken ama tadı ve görüntüsü mükemmel bir ekmekti (aslında o da paskalya çöreği çıkmıştı)…İşte ona makinede yapılan bir alternatif… Artık misafiriniz geleceği zaman 2 seçeneğiniz var:

1-Siz ortalığı toplarken makine Sally Lunn paskalyası yapar.
2-Siz zaten ortalığı sabahtan toplamıştınız, Karşı Kıyıların Yılbaşı Ekmeği/Paskalyasını siz ellerinizle şekillendirirsiniz….

Mutlaka ama mutlaka deneyin…






*İlk gençlik yıllarından itibaren, pop’tan pop rock’a, ardından rock’a terfi eden (en sonunda bütün müziklerin anası olarak gösterilen Klasik müziğe geri dönüşle noktalanan) müzik beğenimin haritasını oluşturur gibidir sırasıyla bu ülkenin çıkardığı müzisyenler-gruplar: Duran Duran, Queen, ve Jehtro Tull…(deminki parantezin içindeki müzik türü için bu büyük adadan her hangi birini diyemiyorum, sanırım bu daha çok kıta Avrupa’nın uzmanlık alanı)

Posted by Picasa

Salı, Mart 07, 2006

Ne İtalyanı Türk Bu Türk!

İtalyanları nedense çok severim.* Ancak cadı kazanına, isim itibari ile, girmeye daha müsait görünen--- civan perçemi, tarhun otu, demirhindi gibi------ baharatları içeren yemeklerini değil…

Bu karara evliliğimin ilk günlerinde eşime ve bir arkadaşına istemeden kurmuş olduğum baharatlı İtalyan makarnası tuzağı sayesinde vardım….

NE mutlu ki en yemek yapmak istemediğim günlerde makarnaya masada sanki havyar ve şampanya varmış gibi sevinçle yumulan :) bir eşe sahibim.

Ama o gün o bile tabağı elinin tersi ile itmek zorunda kaldı.

Fakat tatlı haricinde bal kabağını damak tadımıza uygun hiçbir tarife sığdıramasam da senelerdir çevresinde dolanıp durmam, ondan muhteşem bir yemek çıkaracağımı ummam gibi aynen Italyan mutfağının da çevresinde dolanmaktayım….

Sıra elbet ekmeklerine de gelecekti ama galiba bilinç altından bir yerlerden gelen bir ürküntü var her halde, beklemekteydim….

Sonunda sayfamın okurlarından İsmail öğretmen sayesinde İtalyan ekmeklerine gelebildik (Bu beyefendiyi önceki bir post’ta da anmıştım- Çünkü bilgi ve ekmeğe ilgi bombardımanı diye özetlenebilecek bir mail atmış bana. Aklıma düşürdüklerini zaman zaman yazayım diyorum)

Kendisi Jezabella’nın blogundan alıntıladığı meşhur Italyan ekmeği Ciabatta’yı önermiş bana…

Ancak nasıl olsa o tarif orada durup duruyor ben de İnternetten başka türlü bir Ciabatta önerisinde bulunayım dedim. Zaten bu benim seçtiğim ekmek eşimin damak tadına daha çok uyacak gibi geldi. Bir kere yıktım zaten onu İtalyan mutfağı konusunda, bir kere daha yıkmayayım…:)

Malzemeler
1-1/2 kap su (iyi su olursa sonuç daha güzel olur)
1-1/2 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı şeker
3-1/4 kap un
1-1/2 çay kaşığı instant maya (tarif böyle dese de ben 1 çay kaşığı kadar daha koydum)

Makineye sırasıyla malzemeleri koyun. Hamur ayarına getirin. Benim makinemde 1,5 saat sonra hamur hazır oluyor. Alıp şekillendirmeniz ve 1 saat kadar dinlendirmeniz gerekecek. Kendinizi buna göre ayarlarsanız yemek saatinde sıcak Ciabatta dilimleri ile masanızı süsleyebilirsiniz.

Not: Evdeki hesap çarşıya uymadı ve hamur bittiğinde ben elimi bir türlü tekneye sokup da işe devam edemedim. Yapmam gereken hamuru 2'ye ayırıp (ne kadar nemli olursa olsun hiç unlamadan) şekillendirip bir köşede bir saat kadar daha bekletmek, ardından 200-220 derecelik fırına yarım saatligine vermekti.

BEn hamuru tekneden alıncaya kadar olan oldu ve bir balona dönüştü bizimki...Hiç tekneden çıkarmadan ısıttıgım fırına verdim ben de...Sonuç mükemmel.

Eşime göre artık blogu kapatabilirmişim :)
Aradığımız ekmeği bulmuşuz. İşte bu Türk ekmeğiymiş, ne İtalyanı....

Ah bu ekmek hakkında yazılacak çok şey var...Ama dönüp baktım da , zaten çok şey yazmışım genel anlamda.....

Kısaca mükemmel kabaran, süngersi, az ve öz malzemeli, aslımıza en yakın ekmek :)

--------


*(Hatta) Bu ülkenin insanlarının dilini de (şimdiye kadar pek gerekliliğini ve faydasını görmesem de) öğrenmeye çalışıyorum senelerdir. Elbet bir gün bana kapılar açacaktır…

Not: Tarif Allrecipes.com'dan Posted by Picasa

Sobelendim....

Sweetkitchen Begüm'e teşekkür ederim, beni sobelemiş...


Yaptığım 4 iş

*Yüksek lisansım esnasında hem Dalaman hem de İzmir Adnan Menderes Hava limanlarında yer hostesliği
*Flash TV'de muhabirlik
*Turkish Daily News'de ve ona bağlı Probe dergisinde Muhabirlik ve Yazarlık
*Doğanata Özel Fatih İlköğretim okulu ve Futurekids'de Bilgisayar Eğitmenliği
5. yi de eklemezsek ayıp olur: BEgüm'ün dediği gibi Full time annelik (şu an)


Defalarca izleyebilecğim 4 film


*Çikolata (hayal gibi bir iş ve hayat felsefesinden - en çok da Julliet Binoche'dan dolayı)

*Amadeus (Tom Hulce'un çılgın ve tatlı Mozart tiplemesinden dolayı, Milos Forman'dan dolayı ve şüphesiz müziklerinden dolayı)

*Siesta (Miles Davis'e ait müziklerinden ve filmin ilginç metafizik yaklaşımından dolayı)

*İngiliz Hasta (Gerçekler arasında boğulmuş aşk hikayelerini anlatan gördüğüm en romantik film olmasından dolayı, yine J. Binoche'dan dolayı, Ve filmin beni 10 dakika ağlatacak kadar içime işleyen son sahnelerinden dolayı)

Yaşadığım 4 yer

İzmir
Dalaman
İzmit

İzlediğim 4 TV programı
ne yazık ki bir çok şey (daha az zaman ayırmalıyım)


Tatil İçin gittiğim 4 yer
Çeşme-Ildırı
Antalya

En sevdiğim 4 yiyecek
Profiterol
Çikolata
Beşamel soslu- ograten olmuş her şey
Sosis
(ekmek zaten seviyorum :))

Hemen şimdi olmak istediğim 4 yer

*Tabiki İzmir...Hisarönü-Kızlarağası hanı , ardından KEmeraltı'nda yapılacak bir tur, balık halinden alınmış taze balıklarla varılacak son durak Baba evi.
*İtalya'da bir yer, Mesela Roma'da Aşıklar Çeşmesi...
*Güney Amerika'da bir yer...Mesela Machu Pichu....
*Yunanistan- Santorini adası...

Sobelediğim 4 blogcu

Mantarci
Yemek ve Biz
Adaşım- Binnur'dan Türk Yemekleri
ve Asliberry

NOt: Bu güzel sobe fotoğrafını Latinos and Media project sayfasından aldım.. Posted by Picasa

Pazartesi, Mart 06, 2006

Ağaçlar....

Bir çocuğa verebileceğiniz bir çok güzel isim olabilir….Ama doğa’dan bir parça- hele ağaçlar ne kadar şiirseldir…..Eşime kızım için bir ağaç adı kabul ettirmem zordan öte gibiydi, o yüzden kabul ettiği ilk doğa parçası adını, Nehir’i kızımın kulağına üfledik….

“Ağaç işte….”, deyip burun kıvırmıştı bir zamanlar biri, kimdi hatırlamıyorum neyse ki….Oysa bir kulak kabartın şu tınısı hoş isimlere:

Çınar, Akasya, Ladin, Gürgen (izninizle palamut’u atlamak istiyorum :)) ve daha nicesi….

Çok severim ağaçları ben. Bir ev beğenmiştim ama tutamadık… Eşime göre o evi önünde dikilen ağaçtan dolayı beğenmişim ben…

Pencere önü ağacı düşüncesi meşhur bir şairi, Goethe’yi getirdi bu satırlara....Ölümüne az kala gözü hala dışarıda nazlı nazlı sallanan Kavakta imiş şairin, ve başka hiçbir şey umurunda değilmiş, …

Sezen Aksu’nun “Ah kavaklar” şarkısında da Goethe’nin kavağının yaprakları arasında dolanan rüzgarı hissederim işte bu yüzden….

Ağaç demişken, geçen gün mail kutuma düşen bir isimden bahsetmeden de olmaz: Türkiye çölleşmesin diye çırpınıp duran Hayrettin Karaca, ---Tema Vakfı kurucusu-- bu yüce işe öyle adamış ki varlığını, senelerdir bir iğne almamış kendine…Bu durumda bize de en az bir
ağaçlık bağış borcu düşer sanki dostlar….

Fakat ben bu kadar lafı niye söyledim biliyor musunuz?

Fotoğraf makineniz varsa ve yarışmalara meraklıysanız, ağaçları sever, bir fidan da benim sayemde toprakla buluşsun derseniz, e bir de internet üzerinde oluşturulmaya çalışılan ağaç fotoğrafları arşivine katkınız olsun isterseniz buyurun buradan tıklayın



NOt:Fotoğraf söz konusu siteden, agaclar.net'den alınmıştır... Posted by Picasa

Pazar, Mart 05, 2006

Ekmeğe Süt Tozu Şart mı?


Süt ekmeğin başarısında önemli bir role sahip: hamura hoş koku ve doku vermesinin yanı sıra hamuru gevşetme – rahatlatma özelliğine sahip (ki buda ekmeğin yoğrulması aşamasında işe yarıyor).

Ayrıca katkı maddesi hazırladığınız, dolayısıyla dışarıdan satın aldığınız ekmeklere nazaran dayanıklılığı daha az olan ekmeklerinizin daha uzun süre taze kalmasını sağlıyor.

Ancak tarifte süt varken süt tozu kullanmak da niye diye düşünen arkadaşlar var..

Mutfağa giren (ve bu yüzden ek itibar hak eden beylerden ) İsmail öğretmen geçen gün bana detaylı bir mail atmış ekmek maceraları üzerine….

Süt tozunun, ekmeğin içinde her hangi bir süt ürünü zaten varken israf olduğunu düşündüğünü yazmış…

Evet bu gibi durumlarda ekmek için “tercihe bağlı” bir içerik maddesidir süt tozu… Çünkü ekmeğinizin besin değerini arttırır ama olmasa da olur.
Bir aralar deprem tehlikesine karşı yanı başınızda hazır tutmanız istenen deprem çantalarından çok bahsedilir olmuştu hatırlarsınız.. İşte besleyici değerinden ve kolay bozulamayacak bir ürün olmasından dolayı süt tozu bu çantalar için hazırlanan listenin başköşesinde yer alıyordu.

Yine de hepimizin evinde süt tozu bulunmayabilir, zaten gördüğüm kadarı ile ülkemizde bir tek Pınar Süt süt tozu üretiyor ve onun da her markette bulamıyorsunuz.. Bir ara bir çok marketi arşınladım:

“Kahve beyazlatıcısı değil, süt tozu arıyorum, hani silindirik teneke kutuda, Pınar’ın,”cümlesini ezbere söyleyerek
VE aldığım cevaplar hep aynı gibiydi:

“Haaaaa, o mu, evet biliyoruz da artık getirtmiyoruz…Siz ne için arıyorsunuz onu?

“Ekmek makinesi için …Ayrıca süte de dönüştürülüyor,”

(Bazı Migros’larda var- bazılarında yok. Real’de buldum bir de. Gima’da, Bim’de ,yerel küçük marketlerde bulamadım)

Şimdi… İsmail Bey gibi süt tozu kullanmak istemeyen veya evinde süt tozu olmayanlar eğer benim verdiğim bir tarifi yapmak istiyor ve karşılarına süt tozu çıkıyorsa ne yapmalılar?

Tarif 1 kap su +2 kaşık süt tozu diyorsa

Yarım kap su +yarım kap süt koymalısınız…

YA da hiç süt kullanmayacağım diyenler süt yerine soya sütü de kullanabilirler ama bu konuya başka bir yazı da girelim…

Not: süt tozu kullanmak isteyenler için ise temel ölçü her bir kap una 1 kaşık süt tozudur. Ama ben 3-4 kap unlarda bile genelde 2 kaşık toz koyuyorum yetiyor. Posted by Picasa

Cuma, Mart 03, 2006

Encarta diye bir bilmiş dost...

HEp ekmekten bahsedecek değiliz ya, aralara çeşitlemeler atalım.

Yararlı olacağını düşündüğüm bir hizmeti (bilmeyenlere) bildirmek istedim akşamınbu saatinde her nedense...

Microsoft'un meşhur Encarta'sı (ansiklopedi hizmeti) bir süredir messenger kullananların da hizmetinde.

Fakat çağın gerektirdiği ( ! )yalnızlaşmayı onaylarcasına traji -komik bir biçimlenme ile...

Encarta'yı listenize ekliyorsunuz, kendinizi yalnız hissettiğiniz bir anda dost bildiğiniz tüm dostlar :) çevrim dışı gözüküp internette aslında at koşturuyor ve sizi yalnız bırakıyorken asla ama asla kendinizi yalnız hissetmiyorsunuz.

Artık encarta var. Her daim emre amade...Ya da sorularınızı cevaplandırmak üzere hep orada bir yerde, ismin "en sadık yar" halinde :)

KEndinizi onun da bir insan olduğu fikrine o kadar kaptırıyorsunuz ki selamsız sabahsız "Buttermilk nedir?" diye sorduğunuzda mesela önce size adınızla hitap edip nasılsın, geri geldiğine teşekkür ederim gibilerde bir kaç laf ile mat ediyor- utanıyorsunuz (ayıplamayın- Tüh yahu keşke önce bir merhaba deseydim diyorsunuz içinizden)..

Bir şah mat edeyim şu aleti dedim de o beni serdi yere..
Hayatın anlamı nedir diye sordum, sormaz olaydım...

Bir robot olarak onun için başkalarına hizmet etmek ve iyi işler yapmakmış, peki ya benim için neymiş?

Hakkaten, benim için ne?

Sanırım hafta sonu Picasso'nun kaçmak uçmak üzere olan resim sergisine gitme organizsasyonları yaparken, kendimi sevdiklerime ekmek pişirip hayatın tam orta yerinde hissederken bu soruyu sormamalıydım elin robotuna. Bak geri tepti işte :)


Not:Messenger Listenize eklemek için encarta@conversagent.com adresi ile kişi ekle komutundan faydalanın...
" Posted by Picasa

"Buttermilk" Ekmeği

Yayıkta yapılan tereyağından artakalan sıvıya İngilizcede buttermilk deniyor(muş).
Bir çok tarifte karşıma çıkan bu kelime kimi sözlüklerde “yayık ayranı” olarak açıklansa da bu bana pek tatminkar bir cevap gibi gelmemişti.

Yine de Eker’in yakınlarda piyasaya sunduğu yayık ayranını “buttermilk” içeren herhangi bir ekmek tarifini hayata geçiririm düşüncesi ile alıp eve getirmiştim birkaç sefer. Neden eve getirdim diyorum, çünkü daha ötesine geçemedim. Ayrana fena dadandık her seferinde.

Aslında iyi ki güzelim ayranı o şekilde değerlendirmişim çünkü buttermilk’in aslında çok farklı bir şey olduğunu anlamam biraz zaman aldı.

Bu bahsettiğim ürün bizim ülkemizde paketlenip satılmıyor. Ama ne gam. Çünkü onun yerine geçecek bir şey öğrendim internet denizinde bugün.

1 kap yağsız veya az yağlı süte 1 kaşık limon suyu koyun. 10 dakika bekletin. Buttermilk’iniz hazır….

Sütü kestirme mantığına dayanıyor, ilginç ama yine de ben deneyeceğim.

Süt kesilmedi. Zaten canı isterse olur böyle şeyler sütün :)
Kolları sıvadım. Tekneye sırasıyla şu malzemeleri koydum:

¾ kap buttermilk (dilimden utanmıyorum-dilimi çok seviyorum. Bunun Türkçe karşılığını bilmiyorum. Köylerde veya tereyağı üreten sanayi terminolojisinde mutlaka bir adı vardır herhalde..)
1-1/2 kaşık zeytinyağı
1 çay kaşığı tuz
1-1/2 kaşık şeker
2 kaşık süt tozu
2 kap beyaz un
1 çay kaşığı instant maya

İnanılır gibi değil ama benim unum bitti. 1-1/2 kapını beyaz un, yarım kabını da tam buğday unu ile yaptım bu yüzden. Belki de böyle daha güzel olacak.
Bekliyorum.

Zaman doldu… Ekmeğimin tadı çok güzel. Ancak eğer siz de tarifi tam ölçüleri ile yaparsanız ekmeğin çok kabarmadığını düşünmeyin. 2 kap un ile ancak bu kadar kabarır ekmek… Üstelik benim ekmeğimde yalnızca 1,5 kap beyaz un bulunuyor…
Ben son zamanlarda ekmek atar olduk diye unu az tuttum (aslında kargalara atıyoruz, tam olarak ziyan olmuş sayılmıyor). İsterseniz malzemeyi tam olarak 2 katına çıkarın. Ama lütfen sonucu bana da bildirin. Bazı ekmekler malzemeyi katladığınızda hayal kırıklığı yaşatabiliyor. Bu durum buttermilk ekmeği için de geçerli mi bilmiyorum… Posted by Picasa