Son günlerde kendimi bir ikinci çocuk olasılığını düşünür buluyorum zaman zaman. Bu öyle bir düşünce ki onu peşine takılmış onlarca vagonu çeken kuvvetli bir lokomotife benzetmemek mümkün değil.
Lokomotif harekete geçiyor gidiyor. Bana esas eziyet eden gerisindeki düşünce vagonları…
Diyeceksiniz ki bu bir ekmek sayfası, tüm gürültüleri ile bu sayfanın ortasından vagonlar lokomotifler hangi akla hizmet geçerler?
Geçiyorlar çünkü “metafor” sınır tanımaz.
Ekmek hayatı, geçinebilmeyi, doyabilmeyi, doyurabilmeyi, doya doya yaşayabilmeyi ifade eder bana göre….
İşte bu yüzden “2. çocuk olasılığı adlı lokomotif” kıpırdanıp öne atıldığında arkasından gelen ilk vagonun üzerinde büyük harflerle “EKMEK” yazıyor…
Ancak ismi “küçük” olsa da içine atılmış “yük düşüncecikleri” hem büyük hem de fazlaca….Hızla değil, yavaş yavaş önümden geçip gitmekteyken bu yük vagonu, üzerinden taşmış paketlere gözüm takılıyor:
Doğum masrafları, mama, doktor, ilaçlar-vitaminler, çocuk bezi, kıyafetler, kreş masrafları, okul masrafları, “ah çok isterim ama olur mu acaba” damgalı müzikti, dansdı, yabancı dildi özel kurslar….
Sonra gelen vagonlar daha “manevi”, eğer ilk vagon “maddi” diye özetlenecekse….
Söyle yazıyor üzerlerinde:
“Sabrın yeter mi?” vagonu
“Tam da özgürleşmek üzereydin, ne yapıyorsun sen?” vagonu
“Bir tane daha doğurursan artık iş hayatına dönemezsin ona göre” vagonu
“Yapmazsan evlat yalnız kalacak haaaa” vagonu
Vs vs vs….
Aslında tüm bu düşünce vagonlarını zaman zaman akıl gözümün önünden geçirmeye alışkınım ben. VE hatta sıralarını bile biliyorum….Arada yerlerini değiştire değiştire, mesela “kızım yaşın ilerliyor bir ikincisinin ne kadar sağlıklı olduğuna emin olmak için seni amniyosentez türü ekstra sıkıntılar bekliyor” vagonunu “EKMEK” vagonundan da öne alarak tekrar tekrar izliyorum…
Ancak bir tanesi var ki ona “hayalet vagon” diyorum….Genelde katarın sonuna nadiren takılıyor ve takıldı mı da hayal meyal görünüyor…..
Fakat son günlerde bir şey oldu… Bu “hayalet” daha bir belirginleşmeye ve ön sıralara doğru geçmek için arkadaşlarını itelemeye kakalamaya başladı… .Bunun mesulu bilim adamları…
Eğer ki hastalığının farkında olmayan bir insana check-up sonucunda vücudundaki habis uru bildirdiği için doktor suçluysa…..
Son günlerde bilim adamları canımı çok sıkıyor, hiç sormayın….
Birkaç gün eveldi, yine bir araya geldiler, dünyanın geleceğini tartıştılar, haber bültenlerine 15 yıl sonra dünya ne hale gelecekmiş öğrenmek istiyorsanız az sonra türü cümlelerle malzeme oldular…
İşim gücüm vardı, sonranın “az”ını bile bekleyemedim. Ertesi gün aynen bir dizinin son sahnesini kaçırmışım da onu soruyormuşum “normalliği” ile eşime “15 yıl sonra dünyaya ne olacakmış sen dinleyebildin mi, ya da okudun mu?” diye sorar buldum kendimi….
Dinlememiş, okumamış, arkadaşlara da sormanın alemi yok çünkü her gün haberlerde ve dizilerde göre göre adam öldürmenin bile sıradanlaştığı bir dünyada yaşıyoruz, topluca dünyayı öldürüyor olmamızın ya da rahmetli Hoca NAsreddin’in dediği gibi bindiğimiz dalı kesmemizin pek bir önemi olmasa gerek.
Her şey ne kadar da normal….
Bu kadar normallik bende alerji yapıyor aslında, işin kötüsü bu alerjinin ilacı yok. Boş yere kaşın. Özellikle de başını kaşı, düşünme modunda….
Ah arkadaşlar ekmek sayfasında ekmek tarifi beklerken siz, ben neler anlatmaktayım. Ancak fotoğraf makine-şarj-pil üçlümde minik bir sorun var. Şu günlerde yaptığım tüm ekmekler kendime…Fotoğrafsız ekmeği neyleyesiniz diye….
İşte git gide hatları belirginleşip bir hayalet olmaktan çıkan bu “dünyaya neler oluyor? Bu dünyaya bir ikinci çocuk getirmek mantıklı mı?” vagonu biraz olsun işe yarasın istiyorum….
Bu yazı esasen “anlat anne” köşeme uygun olsa da sanki “ekmek” köşemin daha çok okuyan gözü var… İşte ben de o yüzden dünya için ratingi iyi olan sayfayı seçmeliydim….
Ve başından beri esas diyeceğim: Ah arkadaşlar küresel ısınmaya sanayi devleri dururken bireysel olarak engel olamıyor gözüksek de en azından erozyona bir dur diyelim.
Çünkü Türkiye her yıl erozyon ile 500 milyon ton verimli toprağını kaybetmekte… Giden toprak giden bereket demek… Evlatlar sonra bize ne diyecek….
Bunun için elinizi cebinize sokmanıza bile gerek yok. Gözünü sevdiğim TEMA’sı çok güzel bir kampanya başlatmış, tıklayıp da bakmayana aşk olsun….
Bir diyeceğim daha var.. Sincapları sever misiniz? Seversiniz değil mi?
Bir yerlerde okumuştum, ormanların bu kızıl oyuncakları meşe palamutlarını kışın yeme umuduyla ormanda biryerlere gömer, sonra da bir kısmını kaybederlermiş. Şimdilerin insan elinden kurtulmuş bir çok meşesini işte bu mini mini dostlara borçluymuşuz meğer…
Ormanlar için birer sincap ta biz olalım, “hayalet vagonu” katardan çıkaralım derim ben.. Dinleyene teşekkürlerimle…
Resim not: oilpastelsociety.com vasıtasıyla David Berridge'in Mighty Oaks/ Heybetli Meşeler resmi...
Cumartesi, Şubat 03, 2007
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Sevgili Binnur, ne güzel de tercüman olmuşşun düşündüklerime ve benim gibi bir çok annenin düşündüklerine...Herhalde en iyisi vagonları çekmeyi bir yana bırakıp, lokomotifi raylardan çıkarmak:) Ama olmuyor, olamıyor:(
Hmm, gecen seneki halimi hatirladim birden. Senin gibi bende vagonlarla bogustum durdum uzunca bir sure. Sonra ne mi oldu, mini mini mis kokulu bir kizim var simdilerde neredeyse iki aylik. Ayrica ammiosentezde hic oyle zor bir sey degil, igne yaptirmaktan fazla zorlugu yok. Neyse Binnur cugum, allah gonlunuze gore versin.
Sevgili Binnur,
yaşımız ilerliyorben şimdi 37 yasındayım, birkaç yıl sonra istesek de olmayacak, benim kızım 12 yasında, o 4 yasındayken ardarda gebelik kayıplarım oldu ve sonra asherman sendromu oldum, bunun tedavisi için küçük bir ameliyat ve ilaç tedavisi gördüm ama yine de çok ümitli değilim:( bir kardeş cocuğumuza bırakabileceğimiz en değerli miras bence, gittikçe zorlaşan kosullarda gercekten güvenebileceği ve ona destek olabilecek bir kardeş... umarım herşey gönlünce olur, en iyi dileklerimle Fatma
kızım yarın 2 olacak..ben artık düşünmüyorum bile.normal koşullarda kardeşin ne değerli bir miras olduğunun farkındayım-kendimden-ama artık (hadi gene yumuşatalım şimdilik yapalım)kızıma kardeş ihtimali YOK.bütün kış 2 kez yağmur düşmüşse şehime ve kalın kazaklara elim gitmiyorsa hiiiç..annemin "biz de bu dünyaya çocuk getirilir mi demiştk zamanında_kardeşim 81 doğumlu da, malum_ ama bak şimdi.."cümlesi içimi rahatlatamıyor.çünkü artık engel insanlar değil galiba dünya bizi üstünden silkeleyip atmak istiyor:(
Once Amniosentezin guvenilir ellerde korkulacak birsey olmadigini soyleyeyim ben de. 32 yasinda olmama ragmen ogluma hamileyken, AS olmam gerekmisti. Itici, tum diger operasyonlar gibi sevimsiz ama katlanilabilir...
Simdi 37 yasimdayim, hamile kalmam 38 yasimda olsa, eh 39 yasimda ikinci cocugumun annesi olurum... Of... Ne uzun hesaplar... Matematik hesaplar, duygusal olanlari, "Anne kardes istiyorum" diye etrafimda donen minik bir oglan cocugu...
Evet TUM Hesaplara ragmen ben de ikinci cocuk istiyorum... Ekonomi, ekoloji, politika, strateji... Kadin isteyince ve aslinda CAKTIRMASA da Kafasina KOYMUSSA, viz gelir.
Mantik arama, tamamen hormonal!
Oglum 3bucuk yasinda... Kardes istiyor...
Nese
ben de yazayim bari, Binnur, benim 13 yasinda bir kizim var ve su an tam 39 yasindayim, istiyorsan bir cocuk daha dünyaya getirebilirsin 40 in üzerinde bile doguran var gereken kontrolleri olduktan sonra... Ben ve esim 17 yildir yurtdisinda yasiyoruz, belki burada kimsemiz yok diyedir ikinciye cesaret edemedim, ailem Türkiye de idi, hos simdi tek hayatta olan 34 yasindaki kardesim, o da ben ararsam ariyor, yani illa ki herkesin kardesi olacak diye bir kural yok, sen bilirsin her sey gönlünce olsun..... Viyana dan Tuba
Yorum Gönder