Salı, Şubat 14, 2006

Sevgililer Günü'ne Kar Yağdı....

HEY GİDİ KOCA DÜNYANIN İŞLERİ
YÜZÜNE BAKILMAZ ETTİ ÜÇ GÜNDE
O CANIM KİRAZ ÇİÇEKLERİNİ




Sevgili Dostum,

Hayatı sevmeye en çok ihtiyacım olduğum zamanlarda kalbimin bir yanında sancıyla uyanıyorum. İşte o zamanlar beni hayata bağlayan şeylere daha sıkı sarılmaya çalıştığım ama her zamankinden daha başarısız olduğum zamanlardır. Pencereden dışarıya baktığımda gördüğüm, gölgelerinin kendilerine yetişmekte güçlük çektiği insanlar. Ben de onlardan biriyim, sadece şu anda oturmakta ve anı yakalamaya çalışmaktayım. Kitaplar bana öyle söylüyor:Anlam anda saklı.

Sen bana derdin ki, eğer bir türlü yazmaya başlayamıyorsan yazmak istediğin şeyi bir arkadaşına anlatıyormuş gibi yap. Sana anlatmak istediğim şey “yaşam sevinci” ve bir de zihnimde resmini ağaca dolanmış tutkulu bir sarmaşık gibi gördüğüm “şiirler”…

Bu resim zihnimin derinliklerinden Baucis ve Philemon’un hikayesini çekip çıkarıyor aynı zamanda : Anlatmalıyım, dinle.

Bir zamanlar Jüpiter oğlu Merkür’ü yanına alarak Frigya’nın zengin bir kentine inmiş… Tebdili kıyafet iki mitik ilah tek tek kapılarını çalmışlar şehir halkının... İstedikleri, yorgun argın, Tanrı misafiri yolcular olarak kent halkının kalplerinde uyanacak merhameti görebilmekmiş. Bulabildikleri hep suratlarına kapanan kapılar olmuş. Kalplerinde öfke, tam mekanlarına geri döneceklerken kentin tepelerinden birinde, kentin kıyısında, nerdeyse yıkılacak kadar eski küçücük bir ev daha çıkmış karşılarına…Son bir umut kapıyı çalmışlar…
Hani bütün bir ömrü aşk tüten bakışlara hapis geçiren gözler ve yüzler vardır ya işte Jüpiter ve Merkür karşılarında böyle yüzler bulmuşlar….Baucis ve Philemon’un yüzlerini..

Evin erkeği Philemon, hemen içeri almış yorgun yolcuları, küller arasından yanmamış birkaç kömür bulup bir çırpıda ateş yakmış, karısı elde ne var ne yok yemeğe dönüştürmeye çalışırken… Bir küçük testi de şarapları varmış. Bulabildikleri ikramlık her şeyi koymuşlar önlerine misafirlerinin. Gece ilerledikçe tuhaf şeyler olmuş Baucis ne kadar yemek koyarsa koysun tabaklara tenceredeki yemeğin, Philemon da ne kadar şarap doldursa da kadehlere testideki şarabın bir türlü bitmediğini görmüş. İşte o zaman anlamışlar kimleri ağırladıklarını. Yine de önlerinde yerlere kapanıp, pervane oldukları misafirlerinden fakir sofraları için özür dilemişler. Kutsal misafirler “Gelin bizle!” demişler yaşlı karı kocaya. Evin ardındaki tepeden şehre baktıklarında kendi evleri hariç tüm şehrin sular altında kalmış olduğunu görmüşler… Evleri ise yavaş yavaş görkemli bir tapınağa dönüşmekteymiş…”Dilek dileyin!” demiş Jüpiter…Dilemişler… dilemişler ki tapınağın bekçisi olsunlar ve bir gün aynı anda ölmeyi dilemişler bir de, istemişler ki birbirlerinin mezarlarını hiç görmesinler…

Güneşli bir günde, tapınağın duvarının dibinde yan yana otururlarken Baucis kocasının oturduğu yerden, yanı başından yaprak hışırtıları dal çıtırtıları seslerinin gelmesiyle beraber kocasına dönüp bakmış… Şaşkınlıkla görmüş ki Philemon toprağa kök salıyor, güzeller güzeli bir meşe ağacına dönüşüyor. Ağzını açmaya kalmadan kendi bedeninde ince bir sızı halinde baş gösteren değişimi fark etmiş Baucis, bir ıhlamur, mis kokulu bir ıhlamur ağacı olmakta ne güzel…İki ağacın dalları birbirine dolanmış son veda sözlerinden kısa bir an önce.. Sonra her yer yaprak olmuş……

İşte dostum, hayat aşkı ve şiir böyle bir çift gibi aklımın bir köşesinde….İç içe, koyun koyuna, sarmaş dolaş…..

Belki şiir sevmiyorsundur. Seni zorlamak istemem…Ama zorlamazsam nasıl bileceksin neyin ne kadar güzel olduğunu, benim gözlüklerimi takmadan hayatı nasıl gördüğümü ya da nasıl görmeye çalıştığımı nasıl bileceksin…

Bilirim şiir diyince gözü korkar insanların. Merak etme ben sana küçük şiirler okuyacağım…Öyle kısalar ki bu şiirler, yapmaya çalıştığım şeyi, anı yaşamayı başartıyorlar bana desem anlar mısın ne demek istediğimi. Değil mi ki hayat “sonsuz anlardan” ibaret o halde bir şimşek çakımı sürede algılanmalı her şey…

Her şeyin ne kadar narin ama ne kadar güçlü olduğunu, ne kadar basit ama ne kadar mucizevi olduğunu ve hayatın, tüm varlıkların, kimi zaman gözlerimi dolduracak kadar güzel olduğunu iki, üç bilemedin dört cümle özetlemeli.

Çok uzaklardan, dünyanın bir ucundan ve zamanın kimbilir hangi boyutundan örnekler vereceğim sana…Sana Haikulardan bahsedeceğim. Haikular doğanın, çiçeklerin, mevsimlerin büyüsünde kendisini yitirmiş bir halkın, Japonların şiirleri... Yaşama tutunmaya çalışırken tercih ettikleri dal parçası. Bak onlardan biri, Yaha ne diyor:

Bahçe temizlendi, süpürüldü
Sonra bahçeye
Birkaç kamelya döküldü.


Bir de Ranko var:

Akşamın tek gürültüsü
Beyaz kamelyaların
Dökülüşü…

diyen…

En iyisi şairlerin isimlerini sana sonra söyleyeyim, sen kendini sadece okuduğuna ver. Ah bir de keşke şöyle güzel, dingin bir müzik çalsaydı arka fonda. Çünkü Haiku, flüt, Japon arpı diye bildiğimiz koto ve tahta vurumları eşliğinde okunurmuş Japonya’da. Okumaktan ziyade dinlemek için. Ama uzaktasın, nasıl okuyayım sana şimdi ben bu güzellikleri…Sen sadece akıp giden bir müzik aç ve benim sesimle oku onları.

Aslında hiç de öfkeden bahsedecek halde değilim ama bak bu sıradaki haikuyu özellikle seçtim. Öfke kelimesi aklı bir anlık bulandırsa da haikudaki dinginliğe bakar mısın lütfen... Bu üç dize kelimelere aldanmanın yanlışlığını, görünenden öte bir de görünmeyen anlamın peşine düşmek gerektiğini düşündürüyor bana... Bir de tabiki en düz anlamıyla
AN...AN...AN...

Öfkeden kan beynime sıçramış
Bir hışım geldim eve
Bahçede söğüt ağacı...
(Ryota)

--Bir de şunları dinle..

Kasuga’da Mikasa tepesinden
-Yiyip içiğ eğlenirken biz-
Ay kayığının yükseldiğini
Kadehlerdeki
Akislerden görmekteyiz...
(Anonim)

/*/

Ne günler ne aylar geçirdim
Ama nasıl boşuboşuna,
Neyse...,-o bir şey değil de
Baharda çiçekleri seyretmeye
Öyle az vakit ayırdım ki sorma...
(Fujiwara no Okikaze)

/*/

Uji ırmağında gözden kayboldu
Yuvarlanıp giden sisler bulutlar
Sabah tazeliğinde beliriyor işte
O tam örüle örüle hani
Sepet yapılacak canım bambular

(Sadayori)

/*/

Irmaktaki sis
Örterek dağın eteklerini
Yükseldi
Sonbahar dağı
Gökyüzüne asılmış gibi sanki.
(Fukuyabu)

Hep görmek üzerine değil mi dostum? Bakmak değil görmek...İçine doğduğumuz bu büyüleyici evreni görmek, algılamak, ona hayran olmak üzerine haikular hep. Gerçi sıradaki haiku biraz başka şeyler anlatıyor ama olsun, sevgilinin kendisi de bu güzel evrenin bir parçası değil midir...

Doğrusu bana artık bu kadar da
Yalancı çıkabileceğini kestiremedim
Yoksa tek başıma hiç tutup da
Böyle boşu boşuna
Batan ayı seyretmeye gider miydim?!...
(Emon)

Hazır sevgiden, sevgiliden bahsetmişken ben susayım haikular konuşsun...


Nasıl aşabileceksin
Böyle yalnız başına
Sonbahar dağını sen
Neler çekmiştik geçerken bir zamanlar
Hem de yol boyu ikimiz birlikteyken…
(Prenses Daihaku )

/*/


Bırakalım benden hoşlanmadığını
Eh iyi ya, n’apalım…,ama
Görmeye de gelmiyecek misin yani
O çiçek açmış baştan başa
Bahçemdeki portakal ağacını?..
Anonim

Geçen gün kar yağdı şehrimize. Belki avuç içi kadar ama olsun. Onun hatırına bak bu karlı haikular:

Kar hepsini aldı
Ne dağ, ne ova
Bir şey kalmadı
(Joso)

/*/

Çoğu zaman berbat ya şu kargalar
Ama o sabahki halleri yok mu
Hele üstelik kar yağıyorsa kar…
(Basho)

Biliyor musun dostum. Yazdıkça kendimi daha iyi hissediyorum... Ama daha fazla yazıp gözlerini bolluğun ışığı ile kamaştırıp güzelliğe karşı kör etmek istemiyorum.....Sadece sana, sana derken belki de kendime hatırlatmak istediğim bir iki şey var bu hayatla ilgili....

Hey gidi koca dünyanın işleri
Yüzüne bakılmaz etti üç günde
O canım kiraz çiçeklerini…
(Ryota)

Unutma ki kiraz çiçeklerinden farkımız yok...

Çiğ tanecikleri şeffaf, minimini..
Ama düştükleri yerlerde
Öyle bir hüküm göze çarpıyor ki…
(Soin)
Ve bir de çiğ taneciklerinden.......

Ama yine de her şey, geçici de olsa olduğu gibi güzel, tıpkı Mitsukini’nin dediği gibi....

Lotüs yapraklarının üzerinden
Serinletici bir sağanak geçti
Beyaz şebnemlerden
Mücevherler üstünde
Batan güneşin parıltıları şimdi.
......................


Dipnot:
*Tüm Haiku’lar Varlık yayınları tarafından 1962 yılında basılmış olan Japon Şiiri –Tarih ve Antoloji adlı kitabından alınmıştır. Haikuların çevirisi L. Sami Akalın’a aittir.
*Çevirmen Akalın’ın bir çok çevirisi klasik Haiku formatına uymamakla beraber eşsizdir. Haiku formatı 5-7-5 olmak üzere, yani ilk dize de 5, ikinci dizede 7 ve sonuncu dizede yine 5 hece olmak üzere 3 dizeli şiirlerdir haikular. Ayrıca her haiku da mevsimleri hatırlatan belli semboller bulunur.
Bahar için pus, menekşe, kırlangıç ,yasemin, söğüt, kaz, erik, şeftali, kedi, bülbül, kiraz, enik, çoban çantası, sis, serçe, kelebek vs
Yaz için dağ gülü, kamelya, yaz yağmuru, guguk kuşu, otlar, sıcak , zambak, karanfil, ağaç, sarmaşık, balıkçıl, karabatak, sinek, lotus, serinlik. Vs gibi....
*Haikular ilk bakışta kolayca yazılabilecekmiş izlenimini verseler de kurallı yazmak isteyenleri zorlayacak yapıdadırlar.
*Heceli bir dil olmasından ötürü Türkçe Haiku için oldukça müsaittir. Bir avuç Haiku sever şair arasında Orhan Veli ön plana çıkar. Onun yazdığı
Gemliğe doğru
denizi göreceksin;
sakın şaşırma.
Kural anlamında da mükemmel bir Haiku örneğidir. Ayrıca bu şiir, dizelerin yerleri ne kadar değiştirilse de anlamını ve güzelliğini yitirmemektedir.



Not: 2 yıl kadar önce İzmir Plus dergisine yazdım bir süre....Haiku, Japon Şiiri, üzerine romantik bir deneme olarak tanımlayabileceğim bu yazım da dergide yayınlanan diğer yazılarım arasında en çok sevdiğimdir diyebilirim.
Zihnimin karman çorman sokaklarının arasından çıkıp gelmesinin müsebbibi ise kar... Pamuktan bir örtü ve sevgililer günü....

Gerçeklere dönelim, akşam eve gelirken kocam çikolata getirse bari.....

11 yorum:

ÇEŞNİ dedi ki...

Okuduğum en güzel yazı...seni yürekten kutluyorum..mutlaka aksama çikolatan gelecektir..sevgilerimle.
aynur ünsal

Binnur A. Ö. dedi ki...

Sevgili Aynur,
yazıyı sabırla okumanıza sevindim. yazıyı post ettim ama başından sonuna okunmyacagını zannederek. Ayrıca "okudugum en güzel yazı" cümlenizi de ömrümün sonuna kadar unutmayacagım.
Sevgiler....

Binnur dedi ki...

Binnurcum,
Okurken o kadar cok zevk aldimki:)Huzunlendirip (tatli bir sekilde), baska dunyalara goturdun beni birkac dakika icinde olsa, tesekkurler...
Umarim cukulata ile birlikte bir demet te cicek alirsin:)
Sevgilerimle
Binnur

Binnur A. Ö. dedi ki...

Sevgili Adaşım,
NE mutlu bana ki boyle guzel sozler duyuyorum ve insanları bir kac dakikalıgına bile olsa baska dunyalara goturebiliyorum....
YAzıyı aslında "yeri burası değil" diyerek yayınlamayacaktım. Ama hayatta en sıkıcı sey tekdüzeliktir diye düsündüm ve arada sırada blog'un havasını değiştirsem, araya çeşniler katsam iyi olur dedim kendime....
Bir kac insanın bile güzel anlar yaşamasına sebep olduysa ne güzel....İyi ki eklemişim yazımı..
Sevgiler.

Hülya YILMAZ dedi ki...

evet iyiki eklemişsin. yoksa Japon şiirinden bu örnekleri hiç duymamış olacaktım.
sevdiklerinle birlikte nice sevgi günlerine.......

asliberry dedi ki...

Binnur Merhaba,
Oruç Aruoba'nın -Yürüme- isimli kitabını okuyordum, Yazarın tanıtım sayfasında şiir kitaplarının da olduğu ve -Ne ki hiç- adında haikular'dan oluşan bir şiir kitabı olduğu yazıyordu. Tabii ben haiku nedir bilmediğimden anlamamıştım. Bu güzel yazın sayesinde öğrendim.
Nehir'in Sayfası ve Ekmek Sayfan dışında bir de Binnur'un Yazıları sayfasını açmanı bekliyorum. Sen yazmalısın çünkü.
Sevgilerimle,
asliberry

Binnur A. Ö. dedi ki...

Sevgili Asliberry,
Orhan Pamuk'un neredeyse tüm kitaplarını okudum diyebilrim. Ama en güzeli ne yazık ki Kara Kitap'tı (popüler oldugu icin öyle diyorum- Popülarite işin kalitesine biraz gölge düşürüyor gibi degil mi)..
KEndi kendime demiştim ki: YAhu bu adam Kara Kitap'ta kalsaydı keşke. ŞAhsen BEn YEni Hayat'da durdum sayılabilir de... (Ondan sonraki kitaplarını da okudum KAr hariç) ama YEni Hayat'ı keşke okumasaydım falan diyerek- Haz etmeyerek. Tğh ya Orhan Pamuk idolüm zarar gördü diyerek falan.
HAy Allah, yine dağıldım. Demek istedigim şu, Sen yazmalısın demişssin ya, kalbimin orta yerinde bir noktaya dokundun- içim sevincten titredi.
Ama öte yandan hayatta en kokrktugum şey, ulen keşke Yeni HAyat'ı yazmasaydı demeleri :)

Sevgiler...
BEnzetmemden dolayı affedin. BEn nacizane bir makale yazarıyım (sanırım-ya da öyleydim) Roman yazarlığı falan 45 fırın ekmek gerektiriyor)

teyzenteyfik dedi ki...

Yine uykusuzluk cekip, bilgisayar basinda oyalanirken, taa gecen ay yazdigim bir yaziya biraktigin notu gördüm ve hemen kalkip buraya geldim, belki cok gec kalmisimdir diye ama daha cok yeniymis bana okumami önerdigin yazi.

O hikaye, iki asigi anlatan, cok güzeldi.

Benim cok haiku kültürüm yok aslinda ama cok etkileyici buluyorum onlari. Siir, ince ve derin bir bakisla süzülmüs, süzülmüs ve özü kalmis sanki. Gerceklik duygusu veriyor bana. Dedigin gibi bir müzik esliginde, neden oldugunu benim de kestiremeyecegim bir iki damla gözyasi dökebilirim sanirim bir haiku dinlerken.
Gercege yaklasma hissi olabilir belki bunun sebebi.

Bak, bu da cok güzel:

mutfak kapısında
bir kedi yavrusu
görev belli

Ben de Orhan Pamuk`u cok severim. Kara Kitap cok güzel benim icin. Öncekilerin hepsini okudum. Yeni Hayat`i okumayi denedim, biraktim, bu günlerde tekrar deneyecegim. Kar`i ilk on sayfasindan sonra elimden attim sinirlenerek. Ama asla bunu neden yazmis ki demedim, en azindan seslendirmedim diyelim bu fikrimi. Yani, sen yaz :)

Sevgiler

Binnur A. Ö. dedi ki...

Sevgili Teyzen :)
Zamanın ilerlerdigini sansak da aslında hep, bir nevi kısır döngü içinde dönüp durduğunu senin bana yazdıgın ilk cumle sayesinde anlamak mümkün.. Sana önerdigim yAzımı okumak icin gec kalmamış ummayı diledigini ve yazıya okumaya geldiginde gec kalmamıs oldugunu gordugunu söylüyorsun. Aslında bu yazıyı ben gecen yıl post etmistim :)NE büyük tesadüf ki senin okudugun zaman bir sonraki senenin aynı günlerine, sevgilier günü zamanlarına elbette, denk geldi...NE hoş..

Haikular ve erçekliğe yaklaştırma ile ilgili saptamana ise kesinlikle katılıyorum. Haikular bu kadar yalın gerçeği bu kadar az cümle ile anlatabildikleri için güzeller belki de...

Senin önerdiğin kedili haikuyu da cok sevdim. Zaten bir kedi sahibiyim ve kedili olan herseyi cok severim..

O. Pamuk'a gelince.
Yazmaya calsan biri olarak (ben) binbir emek verilip de yazılmış bir kitaba küçümser tavır takınmayı reva görmesem de yine de bu tavırlara ben de giriyorum.
O . Pamuk'u cok severim. Siyasetten nefret ederim. (Bir iki kitabı hariç)Ürettiklerini hayranlıkla okuyan biri olarak kendisi Nobel ödülünü almaktayken ben ağlıyordum (tv'ye bakarken).
Ancak yine de keşke yahu bu adam Yni Hayat'ı yazmasaydı dedim ben. BU haiddime mi, muhtemelen degil. Ama Pamuk mükemmel yazar fikrimi bozdugu icin ben bunu demeye hak sahibi olabilirim sanırım.

BU arada Anlat Anne sayama dustugun yoruma orada bir cevap verdim. Onu da bir gidip okur musun?

Sevgiler.

Binnur A. Ö. dedi ki...

Yİne teyzen'e
yukarıdaki mesajda sonradan okudum da hızlı yazmam sonucunda bir sürü hata olmuş. sen onların kafandan benim yerime duzeltir misin :)

teyzenteyfik dedi ki...

Merhaba,
Orhan Pamuk`un isi zor. Buna kesin karar verdim. Cok sey bekliyoruz ondan. Mükemmel yazar olmasini bekliyoruz mesela. Acaba bunun baskisini hissediyor mudur üzerinde? Hisseder galiba.

Tanistigimiza cok sevindim. Artik sik sik gelirim ben seni ziyarete. Aslinda ben senin sayfana daha önce de bir kac defa gelmistim ama nasil ve ne zaman onu kestiremedim.

Sevgiler