Pazar, Ocak 08, 2006

Mozart'ın 250. Doğum Yılı

Her zaman ekmekten bahsedecek değiliz ya. Zaten müzik de bir gıdadır, ruhun gıdası...

1984'de çekildi Amadeus... Ünlü yönetmen Milos Forman'ın Hair'den* sonra belki de en bilinen filmi.. Biz 1985 te seyredebildik ve ben o zamandan beri Mozart dinliyorum

Forman'a en iyi yönetmen Oscarı getirdi film, ama Hulce performansı ile Oscar'a aday gösterildi. Belki de bu ikisine borçluyum Mozart sevgimin başlangıcını... Ama sonrası büyük kompozitörün tamamen kendisine ait.

Yanda o müthiş gülümsemesi ve seyredenlerin kulaklarında şimdi bile çınladığını sandığım kahkahası ile Tom Hulce...
Sevgilim Mozart'ın bulabildiğim tüm resimleri asık suratlı.. Kusura bakma Woofie (yakınları onu hep böyle çağırıyormuş), senin resmini koyamadım...

Fakat önemli bir haberim var.
Eğer Windows Media Player kullanıyorsanı ve Adsl bağlantınız varsa. Media Player'ın Radio Tuner seçeneğinden Classical kanallarını aratın ve King Fm'in* sayfasına geçiş yapın.

31 gün boyunca Mozart çalınacak...Ocak ayı yani.... Ayın 9'undan 13 üne Amerikalıların saatine göre sabahtan akşama her saat bir konçertosu,
14Ünden 31'ine ise her saat her hangi bir eserinden bir tane...

Ben çok sevindim ve paylaşmak istedim...

Not: resim için moviegoods.com kaynaktır.
Nott:Mozart linkinde midiler var. Hangi eserini daha çok seveceğinize midilerle daha hızlı karar verebilirsiniz.

Nottt:Çıkışında hala ağlıyor olduğum ve yeter artık ağlama yahu lafını duyduğum 2 filmden biridir Hair...İkincisi mi? English Patient..
Notttt:Amadeus'u (3 saatliktir) 8 kere seyrettim ben de inanamıyorum...
Posted by Picasa

6 yorum:

Hülya YILMAZ dedi ki...

Ben zaten klasik müzik hayranıyımdır. Ama Mozart'ın yeri başka. O bir deha. Bu tür kişilerin Tanrı tarafından dünyaya özel olarak gönderildiğini düşünüyorum. Yaptığı besteler bırakın normal insanı üstün zekalı insanların bile yapabileceğinin ötesinde... ve Amadeus'u hergün seyredebilirim...
Ben de Hair'den ağlayarak çıkmıştım yıllar önce (galiba 1983'de seyretmiştim). Geçtiğimiz yıl yine seyrettim yine ağladım. Benden başka ağlayan olduğunu öğrenince çok sevindim (yalnız değilmişim).
Sizinle film zevklerimiz de uyuşuyor galiba. English Patient ve son olarak da Babam ve Oğlum'da ağladım.

Hülya YILMAZ dedi ki...

Bu arada bayramınızı kutlamayı unutmuşum.
Mutlu, huzurlu, neşeli nice bayramlar dileğiyle.............

Binnur A. Ö. dedi ki...

Sevgili Hülya hanım,
Babam ve Oğlum'a gitmeye korkuyorum, ben zaten reklam seyrederken bile ağlayan bir kadınım...Ama film beni çekiyor, ağlayacam galiba (kısaca gidecem demek)
Film zevklerimizin uymasına sevindim... KOnuşacakek konular bulmak ne güzel..
O zaman ben sizi sobeleyeyim.. Sayfanızda sevdiğini 5 ya da 10 filmi, onların en sevdiğini sahnelerini ya da neden o filmleri çok sevdiğinizi yazar mısınız...
Ben de sizin bayramınızı kutluyorum. Huzurlu, sağlıklı, neşeli çok seneler diliyorum....

Hülya YILMAZ dedi ki...

En kısa zamanda yanıtlayacağım.

sefika dedi ki...

merhabalar:) blogunuzu çok beğendim. Sizinde benim gibi ekmek yapma merakınız varmış sitenizdeki ekmeklerden ben de deneyeceğim:) soya sütünü mutlaka ilk fırsatta deniyorum. Çok yararlı oldu bu konusaki yazdıklarınız teşekkürler. Sizinle bir diğer ortak noktamız Mozart ...:) o kadar mutlulukla dinlerimki Mozart'ı gözlerimi kapadığım zaman kendimi uçsuz bucaksız kırlada koşar gibi hissettirir bana eserleri. Hatta abartıp sırf müzesini görebilmek için Viyana'ya gitmeyi planlarım yıllardır. Henüz kısmet olmadı ama önümüzdeki yaza inşallah diyorum :) Ayrıca İngiliz Hasta filmi benimde klasiklerimin başındadır. tekrar görüşmek üzere sevgiler

Binnur A. Ö. dedi ki...

Sevgili Sefika
(adaşım Binnur--http://www.turkishcookbook.com/turkce/----, ve de Aliye bana "siz" demeden yazışmayı öğrettiler. Yani öyle istediler. bu bir çeşit blog kardeşliği olsun ve birbirimize "SİZ" demeyelim...

Blogumu beğendiğine ve faydalanacak olmana gerçekten çok sevindim. İnsan bir blog oluşturmaya neden vakit ayırır ki zaten.

Ah keşke Avusturya gezinde ben de yanında olsam...Viyana'daki müzesini bilmiyorum ama ben de hep senelerdir Salzburg'taki evini görmek için yanıp tutuşurum. FAkat maddi anlamda rahat tanıdıklarım (bile) oraya kadar gidip evine girmemişler çünkü girişi çok pahallıymış. OLsun, ben oraya kadar gidip içeriye camdan bakıp da geri dönmek istemem. Umarım o ortamın şu dünyada yaşarken bir parçası olabilirim...